İnsan geçmişiyle insandır. Geçmişini taşıyan canlıdır. Kendini anlamak isteyen insan, geçmişine bakmalıdır. Hafızamız, geçmiş deneylerimizi taşır ve hayatımızın devam etmesine katkıda bulunup, toplum olarak, kültür olarak, var olma çabamızda geçmişimizi bize anımsatır. Geçmişten öğrenmemize destek verir. Ati; gelecek demektir. Gelecek geçmiş gibi kayıtlı değildir. Gelecek kayıtlı olmayan bir ümittir.

Geçmişle gelecek arasına bir köprü vardır ve bu köprüyü kullanmalıyız. Bu köprü eğitimde öğretmenler ile kurulur. Tarih ve kültür mirasımızın geleceğe taşınması biz öğretmenlerin borcudur. Geçmişten güç almadan yetişen gençliğin geleceği susuz kalmış yeşillik gibidir.

Çocuklar yaradılışı gereği öğrenerek gelişir ve büyür. Çocuk ilk eğitimini ve terbiyesini ailesinden alır, okul çağına geldiğinde öğretmen aracılığı ile okuldan alır.
Okul sayesinde çocuk kendisini, sosyal hayata daha hızlı bir şekilde dahil edip, yaşadığı toplumun bir parçası olarak görür. Okuldaki öğretmenlerin, verdikleri eğitim ile çocukta, vatan ve millet sevgisi, düzen, disiplin ve özgüven duygularının gelişmesine de katkı sağlayarak onlara başarıya giden yolu da göstermiş olurlar.

Eğitim ve öğretim, toplumun gelişmişliği ve kalkınmasıyla direk ilgilidir. Bu sebeple kültür, sanat, bilim ve ekonomik alanlarda kalkınmış ve ilerlemiş olmak eğitim ve öğretim problemlerini çözmüş toplumlar olmakla mümkündür. 

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Atatürk’e sormuşlar; “İşte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?” O da, “Eğitim Bakanı olarak milli irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir” diyerek eğitime verdiği önemi belirtmiştir. 24 Kasım 1928’de açılan Millet Mektepleri ile okuma yazma seferberliği başlatılmış, bu tarihte de kendisine Başöğretmen sıfatı verilmiştir. Ve 24 Kasım günü, 1981 yılından beri de öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır.

Öğretmenler, insanları eğiten, sorumluluk duygusunu aşılayan, iyiyi doğruyu, güzeli ve faydalı olanı öğreten, çocuklarımızın kişiliklerinin istenilen yönde gelişimine katkıda bulunan fedakâr insanlardır.

Bu sebeplerden dolayı Öğretmenler günü, öğretmenlerimiz ve öğrenciler arasındaki sevgi ve saygının maksimuma ulaştığı bir gün olmalıdır.

Öğretmenler günü, fedakâr ve cefakâr öğretmenlerimizin değerinin bir kez daha düşünülüp onların milletimiz için değerinin hatırlandığı bir gün olmalıdır.

Öğretmen insanlara;
Sevmeyi, sevilmeyi, yürekten sarılmayı, değer nedir bilmeyi öğretendir.
Aydınlıkları sunan, ışık olan, yanan mum gibi olan, alevleri tutuşturandır.
Ailesini, en yakınlarını, doğduğu büyüdüğü memleketini bırakan, yuvasından binlerce kilometre uzaklarda olmayı kabul edendir.
Sevdiklerinin yüzünü son bir kez göremeden Van depreminde göçük altında sonsuz uykuya dalan, görevi başında PKK tarafından şehit edilen, sevdiklerinden uzakta kalması sonucu gözlerindeki yaşı kimse görmeden silendir.
Bulunduğu köyde, kar yağdığında yolları açan, doğum sancısı çeken Ayşe’yi hastaneye yetiştirmek için kızağı sırtına alıp çekendir.
Öğrencisinin, burnu aktığında çekinmeden silen, saçlarını gerektiğinde tüm sevgisini vererek ören, yanaklarını binlerce kez öpen, onlar gülünce gülen, üzülünce içi sızlayandır.
Kısacası öğretmen; binlerce çocuğu olan bir anne, bir babadır.

Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköy’e geçerken yanına biri yaklaşıp: Üstat, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik. Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan: Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş. Yüzerek geçsene karşıya. Öğretmenler kılavuzdur. İşini ve yolunu bilen kılavuzla yolculuk mutlaka iyi sona erer.

Mesleklerin en onurlusu, en anlamlısı, en kutsalı, en gururlusu benim.
Çünkü, avukatın, doktorun, hâkimin, mühendisin, şairin, işçinin,  ben öğretmenin öğretmeniyim.

Bu duygularla memleketimize üstün hizmetleri geçmiş tüm öğretmenlerimizin öğretmeler gününü kutluyor ve ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.
Hoş kal öğretmenim. Kasım 2015, Antalya, İsmet Kadıoğlu.