Ahlak yapısı çökmüş bir toplumun ürünü olan ve kendini gizlemeyi başarmış sapkın bir bireyin, çevresine kendini “dini bütün” bir kişi olarak göstermesi ve bunu kendine kamuflaj yapması olası bir strateji. Bu bireyin hukuksal bir problem yaşayıp haksızlığa uğradığını, bir an durun ve düşünün.

S
avaş çığlıklarını atması kaçınılmaz.

“Bunlar, aramızda yaşıyor”

Bana göre, böyle bir kişinin sağlıklı bir hukuk sistemi istemesi bunu eleştirmesi bir köpeğin havlamasından farksIzdır. Kendi iç dünyasında her türlü ahlaksızlığı yaşayan, başkalarının örf adet ve geleneklerini hatta dinini, ırkını, rengini eleştirenle hukuk sistemini eleştirmeye hiçbir hakkı yoktur. Bugün bir kadına rızası olmadan zorla tecavüz edenler, çalıştığı iş yerinde yemek yediği kaba pisliyenler, ufacık bir çocuğa şehvet besleyenler, içinde merhamet duygusu olmayıp beş vakit namazla cennetin biletini almaya çalışanlar, makam mevki ve güç sahibi olup, “tekbir” getirerek savaş çıkaranlar.

“Bunlar da, aramızda yaşıyor”

İktidari perspektif ile dünyayı algılamakla, muhalifi perspektifi ile dünyayı algılamak arasında ki uçurumdan masum halk top yekün yuvarlanıyor. Lakin İktidarın ve muhalif gösterişliliğin sonu olmadığını bilirim. Devlet kollarının güç kullanma potansiyelleri ve burjuvaziyle olan ilişkilerinden haberdar olup, “hukuka sırtına yaslamak” demek; ‘devlet ile mafya’ arasındaki farkı bilmek ve yaptığın suçun cezasına katlanmaya razı olmak demektir.

“Aramızda onurlu insanlarda var”

Sağlıklı işlemeyen hukuk varsa ortada ne devlet vardır ne de millet. Millet yoktur çünkü ortada sadece sürü kalmıştır.

Hukuk, birey, toplum ve devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözeten bir bilim olarak kabul edilmişse eğer,insanların birbirleriyle olan ilişkilerini; bu konuda deneyimli akademisyenler tarafından usulüne uygun olarak çıkarılmasını, ve bunun kamu gücüyle desteklenmesi sağlanmalıdır.

Kurallar; örf, adet, gelenek, meshep ve  ayrı dinler devlet tarafından güvence altına alınmalıdır.

Aksi halde; herkes muhalefet herkes anarşist.