Fırka-i Adalet’ten vefalı dostlarımızla aramızda bir muhabbet bağı var.

                Birlikte çile çekip, birlikte sevindiğimiz, mutlu olduğumuz insanlar.

                Türkiye’nin çok çalkantılı dönemler geçirdiği bir tarih kesitinin vefalılarıyız.

                Hepsine tek tek sorsanız, “Ben halâ Adalet Partiliyim” cevabını alırsınız.

                Tabii ki ben de öyleyim.

                Partisizim. Hiçbir siyasi parti ile organik bağım yok.

                Rahmetli Menderes’ten başlayıp, Demirel ve Özal’la noktalanan bir siyasi geçmişten söz ediyorum.

                Menderes bizim yüreğimizdeki köz. Yarım asırdır kanayan bir hicran yarası.

                Demirel ve Özal, aynı bayrağın taşıyıcıları.

                Siyasi rekabet dolayısıyla bir dönem ayrı düştüler, tabiatıyla biz de ayrı düştük birbirimizden.

                Ama şimdi hepimiz “Merkez Sağ” diye bilinen o efsane geçmişin bağlılarıyız.

                Demirel ve Özal’dan sonra gelenler partilerimizi “mevta”laştırdılar.

                Önümüzde yine bir seçim var ve biz yine irademizi başka partilerden yana kullanacağız.

                Oy vermeyeceğimiz parti belli.: AKP.

 Geriye iki muhalefet partisi kalıyor. CHP ve MHP.

                Memleketten beni arayan eski dostlara “MHP’ye oy verin” telkininde bulunuyorum.

                Erzurum’da CHP’nin tabelası var, oyu yok. O nedenle memleketimdeki CHP’li dostlara da “20 binden fazla oyunuz var, oylarınızı heba etmeyin, MHP için kullanın” diyorum.

                MHP’nin olmadığı yerlerde de CHP’ye oy verilmeli diye düşünüyorum.

                Arayan dostum mevcut siyasi durumu kendine has görüşleriyle açıklıyor.

                Sözlerinde hem mizah var, hem de çıkarılacak dersler.

                Bir siyaset bilgesi gibi.

                “Biz neler gördük ağabey” diye söze başlıyor.

                27 Mayısları gördük, 12 Martları gördük, 12 Eylülleri gördük.

                Bu dönemde yaşadıklarımızı o dönemlerde yaşamadık.

                “Bu yaşadıklarımızdan ders çıkararak 7 Haziran’da memleketimizin geleceği için oy kullanacağız ve bu iktidardan kurtulacağız.” dedi.

                Son sözü tam bir mizah:

                “Darbe mağduriyetine oynadılar hep. Yav, topsuz, tüfeksiz, cephanesiz, tanksız darbe mi olur? İçi para dolu ayakkabı kutularıyla darbe yapıldığına ilk defa şahit oluyoruz” diyerek sözü 17/24’e getirdi.

                “Ağabey, böyle darbeden bir tane de bana yapılsa.”

                “Öyle on-on beşlik değil, bir kutuluk darbe de ben isterim.”

                “Evime içi dolu bir kutucuk da ben isterim. Getirip koysunlar habersiz, böyle bir darbeyi reddedersem namerdim.”

                Bu konuşmanın üstüne Ankara’da rastladığım bir Kürt dostumdan da söz etmeliyim. Kendisini “birleştirici bütünleştirici Kürt Partisinin genel başkanı” diye tanımlayan Alternatif ve Değişim Partisi Genel Başkanı dostum Mehmet Burkan şöyle dedi:

                “AKP baş aşağı gidiyor. Her şeye rağmen iktidarda kalırsa bu kendi başarısından değil, muhalefetin başarısızlığındandır.”

                Muhalefet gelsin de bizim “çarıklı erkân” dediğimiz eski tüfeklerden siyaset dersi alsın.