Bir yıldır zaman zaman özel durumlarımdan dolayı İstanbul’a gidip geliyorum. Ve oradan, İstanbul ve Anamur’la ilgili yazılar yazmaya çalışıyorum.
Ulusal gazetelerden, zaman zaman köşe yazılarını tarıyor ve ilgimi çeken yazıları okumaya çalışıyorum. Sürekli okuduğum yazarlar var. Yazılarından anladığım kadarı ile bunlardan biri ABD’de ikamet ediyor ve yazılarını oralardan bizlere yolluyor. Bazı yazıları ABD ile ilgili bazıları da dışarıdan bakan gözlerle Türkiye ile ilgili oluyor. Özellikle ABD ile ilgili yazıları takip etmeye çalışıyorum. İnşallah benim de İstanbul’dan yazdıklarım kabul görür.
 
Bir akşam adliyeden emekli, başkatip, Mahmut eniştenin misafiri oldum. 5 çocuk sahibi eniştenin, liseyi bitirmiş oğlu Erhan’ı genç yaşta, öğrenci olaylarında kaybetmiş. İki oğlu Orhan ve Ayhan İstanbul’da, diğer iki oğlu, Burhan ve İrfan, Anamur’da ikamet ediyorlar. Oğlunun biri, kendi imkanları ile, yıllarca taksit ödeyerek sahip olduğu, İstanbul’daki evinde oturuyor. Kendisi de İstanbul’a geldiği ilk yıllarda devlet tarafından verilmiş, 20 yıl ödemeli, iki odalı, odalar 10 metre kare ya var ya yok, mutfak ince uzun bir koridordan ibaret olan evde oturmaya başlamışlar. Sonradan kaçakta olsa ufak tefek ilaveler yapılarak, biraz genişletme ile rahatlandırılmış bu evde, kış aylarında oturuyorlar. Yazları da bazen Anamur’da yine kendine ait evinde oturuyor. 
 
Mahmut enişte, İsmet kardeş 1000 lira civarında emekli maaşım var diyerek, hayat hikayesinden, yaşadıklarından bahsetmeye başladı. Daha önceden duymadığım için bilmediğim ama anlatımlarından ilginç bulduğum bu hayat hikayesini sizler ile paylaşmak istiyorum.
Benim annemin ismi Havva. Babam Mahmut Çavuşlar, annem bana hamile iken ölmüş. Annem genç olduğu için, Çavuşoğlu ile evlenmiş. Tabi ikinci karısı olarak. Çavuşoğlu’nun birinci karısı Şıhkızı. Abim ile bana, belirli bir süre Şıhkızı bakmış. Ama esas anneannem (ebem) bizi büyüttü. Bize öksüzler derlerdi. Ebemin 15-20 davarı vardı. Bu davarları ya Jandarma Osman ya da Şıhkızı teyzenin yanında onların davarlarına katar güderdik. Özellikle yaylaya göçüldüğü zaman ben ve abim (Murat usta) yaylada oğlakları güderdik (otlatırdık). Yaz kış bu böyle devam ederdi. 
Köyde okul yoktu. Okul olan başka bir köye gidip okumamız da mümkün değildi. Davar gütmem ve ebemin yanında kalmam 14-15 yaşına kadar devam etti. Ben gizlice, ebemden habersiz Selime halam ve oğlunun davarlarını gütmek üzere onlara çoban oldum. Ebemin davarları ortada kalmıştı. Bana kızdılar ama, ebemin davarlarını yanıma alıp onları da halamların davarlarıyla birlikte güttüm. Bu halamlardaki çobanlık bir yıl sürdü.
 
Beni tatmin edecek daha farklı ve farklı yerde bir iş bulmalıydım. Duyduk ki Bodrum köyünde kozalak dikilecekmiş ve çalıştırılacak adam aranıyormuş. Köyden (Sazak mahallesi), Hacı Osman, Çavuş Ağa’nın kardeşi Mustafa (o bizden yaşça büyük) Bodrum köyünde kozak dikmek için yola düştük. 
 
Selime halamın yanından ayrılırken, anneannemin(ebemin), 15-20 davarını da Jandarma Osman dayıların davarlarına kattık(ilave ettik). (Jandarma Osman dayı amcasının oğlu.) 
Bodrum köyündeki kozak dikme yerine geldik. Üçümüz de işte bir gün çalıştık. Ben ve Hacı Osman çok küçüğüz ve güçsüzüz. Yer çok kuru ve sert. Bizi başarısız buldular ve Hacı Osman ile beni işten çıkardılar. Beraber Anamur’a doğru yola koyulduk. Orhana köyüne geldiğimizde kuyu çıkaran bir adama rastladık. Selamünaleyküm aleyküm selam dedik. Nereye gençler dediler. Bizde Anamur’a çalışmaya gidiyoruz dedik. Onlar da kuyu çıkarma işinde çalışmamızı istediler. Tahtadan yapılmış kasalara, kuyunun dibinde çamurları doldurup yukarıya yani dışarıya çıkarıyorduk. Her taraf ve üst baş çamur oluyordu, çok zorlanıyorduk. Bu iş de bize göre değildi. Onun için para bile almadan bir gün sonra ayrıldık. Anamur yoluna devam ettik. 
 
Kalınören köyüne geldiğimizde iki atlıya rastladık. Topal Osman ve oğlu Hikmet. Topal Osman köyün ağasıymış. Bize nerden gelip nereye gittiğimizi sordu. Kükür köyünden gelip iş aradığımızı söyledik. Kimlerdensiniz diye sorunca, Hacı Osman hemen atladı, bu öksüz, anası da babası da yok deyiverdi benim için. Bu durum onların ilgisini benim üzerime çekti ve benimle ilgilendiler. Seni bizim yanımıza alalım, senin gibi birine ihtiyacımız var dediler. Ben zaten iş arıyorum ve işin ne olduğunu sormadan kabul ettim. Beni hemen terzi ve ayakkabıcı ustasının yanına götürüp ölçü aldılar. Üstümü başımı yenileyecekler. Bu kıyafetler o zaman hazır yok diktirilirdi. Üzerimdeki çamurlu ve eski kıyafetleri çıkartıp Hikmet’in geniş ve ipten kemerli pantolonunu bana giydirdiler. 
 
Benim burada görevim, sabahları inekleri güdücülere teslim etmek ve akşamları da teslim almak. Akşamları inekleri teslim alınca yiyintilerini de (darı gazeli ya da başka tür ot) veriyordum. Evde su yoktu. Evin karşısında, köye ait köy çeşmesinden, bakırdan yapılmış güğümlerle, evin su ihtiyacını getirmekte işlerim arasındaydı. Ben evde bir nevi uşaklık görevi yapıyordum. 
 
Bu iş de geleceğimle ilgili değildi, geleceği yok diyerek ayrılmak istedim. 15 gün sonra, Kükür’lü Arif Ağa’nın yanına gittim. Beni kendi yanına alma imkanı yoktu. Seni Ortaköy’de bir ailenin yanına göndereyim. Onların yanında çalış, kızları da var, onlardan biri ile de seni evlendiririz dedi. Özellikle evlenme söz konusu olunca da o işi de istemedim. Arif Ağa, Topal Osman’ın yanına git ayrılmak istediğini söyle. Seni terzi yanına ya da bakırcı yanına veririz dedi. 
Ağanın yanına gidip ayrılacağımı söyledim. Benim üstümden 15 gün önce çıkardığım eskileri getirdiler(atmayıp saklamışlar) ,Hikmet’in eski ve bana çok bol olan pantolonunu geri aldılar. Ve oradan ayrıldım.
 
Kükürlü Arif Ağa’nın aracılığı ile bakırcı ustası İsmail ustanın yanına girdim. Yaz mevsimi gelince Tersakan yaylasına göçüp orda bakırcılık yapmaya başladım. İsmail ustanın işi yan komşumuz Bekir ustaya göre azdı. Bekir ustanın işi çok iyiydi. Onunla gizlice anlaştım. İsmail ustaya çalışmayacağımı ve Ermenek’e gideceğimi söyledim. Bana da 10 lira para verdiler ayrıldım. Bir gün sonra da Bekir ustanın yanında işe başladım. İsmail usta beni görünce karısı Sultan ile birlikte beni güzelce dövdüler. 10 lira parayı ve onların diktirmiş oldukları kara şalvarı da ayağımdan çıkartıp aldılar. Daha sonra Bekir usta bana şalvar diktirdi. 
 
Bekir ustanın yanında iki sene gibi çalışıp bakırcılığı öğrendim. Sonra askere gittim. Bu süre içinde de 300 lira para biriktirmiştim. Askere giderken Arif Ağaların eniştesi Ahmet Erdoğan’a bu parayı senet karşılığında verdik. Asker dönüşü o parayı aldım ve evleneceğimde de Hilmi Şereflerden alış veriş yaparak düğün masrafı olarak harcadım. 
 
Askerliğimi İstanbul’da sıhhiye onbaşısı olarak yapmıştım. Asker dönüşü Anamur’a geldim. Ve eczanelerde çalışabilirdim. Onun için Mersin’e gittim. Tanıdık olmayınca işe alan olmadı. Mersin’den trene binip askerlik yaptığım İstanbul’a geldim. Askerde yanında olduğum bir doktor beni çok severdi, onu buldum. Beni hizmetli olarak, Şişli Çocuk Hastanesi’ne işe aldırdı. İlkokul diplomam yoktu. Beni ancak hizmetli olarak alabildiler. Orda bir yıl çalıştım. Amacım devlet memuru olmaktı. Bir yıl çobanlık yaptığım halamın yanında, halamın oğlu akşamları bana okumayı yazmayı öğretmişti. Askerde de bir miktar ilerlettim. Böylece, dışarıdan sınava girerek ilkokul diplomasını aldım. 
 
Adliyede açılan memurluk sınavına girdim ve kazandım. Mahkemede zabit katibi olarak işe başladım. 27 sene aynı yerde çalıştım ve sonunda başkatip olarak emekli oldum. 
 
Her biri evlenmiş ve iş sahibi olarak çalışan 4 çocuk, evi barkı olmayanlara devletin Menderes zamanında yaptığı, Tozkoparan’da iki oda ve bir koridor mutfaktan oluşan ilk evimizde, 1000 lira maaşla, Köroğlu ayvaz şeklinde hanımımla, “keşke”leri bırakıp,” iyiki”lerle yaşantımızı sürdürüyoruz dedi, Mahmut Öztürk.
 
Mahmut eniştelere eşim ve kızım “Selime” (yukarda bahsedilen halanın adı) ile vardığımızda ikisine de ayrı ayrı eniştenin yaşı kaç gösteriyor diye sorduğumda 70 gibi dediler. Ama o şimdi 80 yaşında. Her sabah ezanla birlikte kalkıp camiye namazını kılmaya gidiyor ve birçok yere de yürüyerek gidiyor ve yürümesini seviyor. Az ve öz yiyor. 
 Sevgili Mahmut Öztürk, Anamur ve Kükür sizinle gurur duyuyor. Allah sağlıklı ömür versin. Amin. Hoş kalın efendim. 
ÖKSÜZ RAHMETLİ OLDU
O, artık Hakk’ın rahmetine kavuştu.  
Bu yazı 22 Eylül 2012’de, Anamur Ekspres köşemde yayınlanmıştı. İşte bu tarihten 5 yıl sonra, ilk planda, sağlığına ve fiziki görünümüne baktığın zaman, rahmetli olacağı insanın aklına gelmeyecek Mahmut enişte kayınbiraderini ziyarete gittiği evde, aniden ve hemen oracıkta kalp krizi sonucu rahmetli oldu. 
Kıymetli abimiz, eniştemiz Mahmut Öztürk; misafir kaldığı evden kendi evine, daimi kalacağı evine göç etti. Herkesin ansızın tadacağı gibi ölümü tattı ve yeni bir hayat buldu. Bu hayatı bitirmiş olsan da yeni bir hayat başlatıyorsun, dualarımız seninle Mahmut enişte.
O bir öksüzdü. İstanbul’da Anamurlu (Kükürlü) emekli bir başkatipti. İstanbul’da Tozkoparan’da evinde misafir kaldım ve öksüz yaşantısını anlatmış ve hayatını “BİR ÖKSÜZÜN ÖYKÜSÜ” şeklinde yukarıda verdiğim yazıyı köşemde yazmıştım. Ailemizin en değerli fertlerindendi. O; samimiyeti, babacan kişiliğiyle hatırlayacağımız ve unutamayacağımız, güler yüzlü iyi bir insandı. Müstesna, mütevazi, merhametli ve sevgi doluydu. Rabbim merhameti ve rahmeti ile muamele etsin, varsa taksiratını affetsin, mekanı Cennet olsun. Allah ailesine, çocuklarına ve bizlere sabır versin. Sakine abla seni, eşinle Allah Cennet’te kavuştursun. Dua…
Hoş kalın. Nisan 2017, Anamur. İsmet Kadıoğlu.