Anayasanın çok önemli maddelerinde değişiklik yapıldı. Ancak bu maddeler içinde en dikkati çeken ve en çok konuşulan bölüm, Cumhurbaşkanı’nın siyasi parti üyesi olup olamayacağı ile ilgili kısımdı.

         Ayrıca diğer maddelerdeki değişikliğin uygulanması 2019 yılında yapılacak genel seçim sonrasına bırakılmasına rağmen, Cumhurbaşkanı’nın siyasi parti üyesi olabileceği yolundaki değişikliğin hemen yürürlüğe girmesi öngörülüyordu.

         Demek ki bu kadar önemli ve acil imiş.

         Anayasamızın 101. maddesinin son fıkrasında “Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Şeklinde bir cümle vardı.

         Bu maddede “…varsa…” şeklinde yazılan tümcede kasdedilen şey, Cumhurbaşkanının hiçbir siyasi kimliği olmamasıdır. İstisnai olarak bir parti üyesi olması halinde, partisinden istifası öngörülmektedir. Senelerce bir partiye bağlı olarak çalışan, eylem ve fikir birliği yapan bir kişinin, Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine partisinden istifa etmesi halinde tarafsız olamayacağı, en azından Anayasada öngörüldüğü şekilde bağımsız olamayacağı açıktır. Biz; bu istisnai durumu, genel kural haline getirerek “şarkvari bir kurnazlık” yapmış bulunmaktayız.

         Bu bölüm kaldırıldı ve kaldırılınca sanki parti üyesi olmasının yolu açıldı diye düşünüldü.

         Oysa Anayasa bir bütündür.

         Şimdi bütünün diğer parçalarına bakalım.

         Anayasamızın ‘kaldırılamayacak ve değiştirilemeyecek nitelikteki’ 2. Maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti...başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”. Deniyor.

         Yani Anayasanın “başlangıç kısmı da” aynı diğer maddeleri gibi geçerli ve bağlayıcıdır.
         Anayasanın başlangıç kısmında yer alan hükümler arasında “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu” hükmü yer almaktadır.

         Yani ‘kuvvetler ayrımı’ denilen Yasama, yürütme ve yargı organları birbirinden bağımsız olacak ve aralarında bir üstünlük olmayacaktır.

         Oysa Cumhurbaşkanının; hem yürütme organı, hem Bakanlar kurulu başkanı yani Başbakan, hem siyasi parti üyesi ve başkanı olması, bu bağımsızlık ve eşitlik ilkesine aykırı olacaktır.

         Padişahlık dönemimde bile “Sadrazam” vardı, Cumhuriyette “Başbakan’lığı” kaldırıyoruz.

         Bunun yanında Cumhurbaşkanı görevine başlarken “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, ...görevimi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” şeklinde yemin etmektedir.

         Tarafsız olmak bir siyasi partiye bağlı olmamakla mümkündür.

         Bir siyasi parti üyesi; partisine ve partisinin görüşlerine, kurul ve kararlarına bağlıdır. Anayasanın ve Cumhurbaşkanı yemininin öngördüğü anlamda tarafsız ve bağımsız olamaz.

         Bu yemin, Cumhurbaşkanı seçilen kişinin seçildiği zaman geçerli olan Anayasa hükümlerine göre yapılmış bir yemindir ve görev süresince bağlayıcıdır.

         Bu bakımdan, Anayasanın temel niteliklerinde yapılan bu değişiklik, yani Cumhurbaşkanının bir siyasi partiye üye ve başkan olabilmesi yolunu açan düzenleme Anayasanın temel ilkelerine uygun olmadığı gibi, ara bir dönemde yürürlüğe giremez ve yapılan yemine de aykırıdır.

         Bu aykırılığın saptanması; yasama ve yargıya düşen bir görevdir.

         Görevli kurulları harekete geçirecek başvuruların yapılması gerekir.

 

Av.A.Erdem Akyüz