“DEVELERİ OYNATMAYIN BEYLER!”

Erzurum’da 1914’te anlatılmış bir hikaye aktarmak isterim.  Erzurum’da o tarihte Dünya 8.Ermeni Kongresi  toplanıyor. Dünyanın önde gelen Ermeni temsilcileri ile Taşnak temsilcileri, Ermeni mebus Karakin Pastırmacıyan gibileri de var. Toplantıda Osmanlı Ermenilerinin geleceği konuşuluyor. Daha doğrusu Kafkasya’dan tutun da Adana’ya kadar alanda kurulacak Ermenistanı konuşuyorlar. Aslında bu hayalleri, 1878 yılından beri var ama, 1914’te artık an meselesi sayılır. Özellikle Sarıkamış’a kadar dayanmış Rus işgalinin genişleyeceğine ve Rusların verdikleri söze güveniyorlar. Kurulacak Ermenistan devletine, İngiliz ve Fransızlar da olumlu bakıyor artık. Çünkü Osmanlı ile kavgalılar.

Osmanlı devleti her şeyin farkındadır. Yine de Ermenileri bağımsız devlet düşüncesinden vazgeçirmek için kongreye bir heyet gönderiyor. Heyet içinde İttihat Terakkinin önde gelen isimleri ile, Azeri ve Gürcü temsilciler de var. Osmanlı heyeti tamam diyor; Erivan, Kars, Ardahan, Ağrı, Doğu Beyazıt’ın idaresi sizin olsun;  geriye kalan Van, Bitlis, Erzurum’da da ortak bir şeyler yapalım. Yani beraber yaşayalım ama böyle yarı özerk bir yönetim gibi bir şey olsun. Siz Ruslara inanmayın, diyorlar. Bütün bu teklifleri Ermeni temsilciler geri çeviriyor. Çünkü dünya gidişatının kendi taraflarına döndüğünü görüyorlar. Rus Ermenileri ile Tiflis’te ortak toplantı yapmaya ve büyük bir Ermenistan kurmakta kararlılar.

Bütün iyi niyet çabaları sonuç vermiyor. Anlatıldığına göre, toplantıları sessizce izleyen, Erzurum ahalisinden Mevlüt Ağa diye biri daha vardır. Heyetten biri, ‘Mevlüt Ağa sen hiç konuşmadın’, gibi bir soru yöneltir. Mevlüt Ağa, okuma yazmasının olmadığını, oradakiler gibi mektepler bitirmediğini belirttikten sonra, “ben size bir hikaye anlatayım” der. Hikayesini şöyle devam ettirir:

 Bir ilkbahar günü develerden, atlardan, katır ve eşeklerden ibaret büyük bir kervan, çıngıraklarını çalarak, zillerini öttürerek gelip çamurlu ve dik bir yokuşu çıkmaya başlar. Biri deve biri de eşek iki hayvan hariç, diğerleri yüklerini tepenin başına çıkarabilirler. Yalnız bu iki hayvan, yürümem de yürümem der, çamurlara gömüldükçe gömülürler.

Birkaç hayvan getirip bunların yüklerini alırlar. Deve ile eşeği çamurların kucağına bırakıp giderler. Bu iki hayvan yerler, içerler keyifleri yerine gelir. Hoplamaya zıplamaya başlarlar. Eski hallerinden daha sıhhatli, daha kuvvetli bir hale gelirler. Başka bir gün gene attan, deveden, katırdan ve eşekten ibaret bir büyük kervan yokuşu çıkmaya başlar. Çıngırak sesleri, at kişnemeleri ve eşek anırmaları bizim deve ile eşeğin kulaklarına kadar gelir. 

Eşek duramaz, deveye sokulur, ‘Deve kardeş der, benim keyfim yerine geldi, anıracağım’  der. ‘Aman kardeş, zorun ne? İşte Allah’ın bu kimsesiz cennetinde başıboş istediğimiz gibi yiyip içiyor, hoplayıp zıplıyoruz."  Deve bir türlü sözünü geçirememiş eşeğe.


Kervancılar bu dertlerine derman arıyorlarmış. Vadiden gelen eşek sesini işittikleri zaman hemen koşup eşekle deveyi yakalamışlar, yarı yolda kalan yüklerini bunlara yüklemişler. Fakat devenin arkadaşı olan eşek, yokuşu çıkarken yine yorulmuş. Kervancı bunun yükünü alıp deveye yüklemiş. Fakat eşek gene yürümemiş. Kervancı bu gösterişli eşeği orada bırakmaya kıyamamış. Eşeği de devenin üstüne yüklemiş. Zavallı deve bu ağır yükün altında bir uçurumun kenarından geçerken artık tahammülü kalmamış. Uzun boynunu uzatıp sırtında keyif çatan eşeğin yüzüne bakmış, ‘Eşek kardeş, benim canım biraz oynamak istedi’ demiş. Eşek, ‘Aman deve kardeş demiş. Ben senin sırtında zaten eğreti duruyorum. Sen oynarsan ben şu uçurumlara yuvarlanır parça parça olurum. Aman ha!’  Demişse de, ‘O kadar yalvarmalarıma rağmen sen beni dinlemedin. Sen nasıl beni dinlemedinse ben de seni dinlemeyecek oynayacağım’  cevabını vermiş deve.  Deve zıplamaya başlar ve eşek uçurumdan uçup parça parça olur.”

Mevlüt ağa Ermeni sözcülerine dönerek:  Bu tufandan birbirimizi boğazına atılarak değil, birbirimize dostça sarılarak kurtulmanın çaresini arayalım. Ecnebi devletler, kendi menfaatlerine hizmet edecek uşak arıyorlar. Ne bizim ne de sizin elinizden dostça tutacak değiller. Bu adamların gösterdikleri doğru yoldan ayrılırsanız vallahi billahi paramparça olursunuz. Develeri oynatmayın Beyler!" der. Fakat, Ermeniler ikna olacak gibi değiller, Rusların Ermeniler için düzenlediği Tiflis toplantısına katılırlar.

Çok önceleri Ermeniler, Türkler için bir millet-i sadıkaydı. İyi komşulardı, güvenilir insanlardı. Fakat, büyük devletlerin özellikle Ruslar’ın kışkırtmalarına gelmeye başlamışlardı. Bütün bunlara rağmen birlikte yaşamak için bir fırsat hala duruyordu. İşte ne olduysa ondan sonra olur. Erzurum Dünya Ermeni Kongresi, Ermeniler ile Türkler arasında geriye dönülmez bir fay kırılması olur. Ermeni isyanları hemen her yerde şimdi daha da şiddetleniyordu. Çünkü, bir tarafta Sarıkamış’a kadar gelmiş Rus ordusu; bir tarafta Osmanlı ordusunu arkadan vuracak Ermeni isyancıları.

İşte Ermenilerin zorunlu göç ettirilmesi, yani Ermeni tehciri düşüncesi o tarihten sonra başlar.