Doğan her canlı bakılma şekline bağlı olmaksızın, tıbbi açıdan bir engel yoksa büyür. Herkes önce bebek, sonra çocuk ve ardından gençtir. Hayatın en uzun dönemi olan gençlikten sonra olgunluk dönemi sonra da yaşlılık dönemi başlar. Ömür uzun sürecekse bu akış sabittir ve vardır. Ömrü olan herkes için bu aynıdır ve değişmez. Ne çocuk kalabilmek ne de genç kalmak elimizde değildir.
         
Ölüm, ruhun bedene olan bağlılığının, sona ermesi olup, ansızın gerçekleşebilir. Ölüm, insanın bir halden bir başka hale dönmesidir. Bir evden, bir başka eve göç etmesi demektir. Zira buyuruyor ki Rabbimiz bir ayette; “Her bir canlı, ölümü tadacaktır elbette.” Bir şeyi tatmak ise, yaşamakla mümkün olur. Öyleyse kul ölmekle, yok olmaz, hayat bulur. Ölüm, yok olmak demek değildir. Ruhun, bedenden ayrılmasıdır. 
         Ölüm, organizmayı yaşatan biyolojik fonksiyonların durmasıdır.  Bu durma işlemi de, hastalık, organ yetersizliği, cinayet, suikast, yaşlanma, trafik kazası gibi nedenlerle gerçekleşir.
          YAŞLILIK
          İnsan hayatının gerçekliklerinden biri de yaşlılıktır. İnsan hayatı, bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinden ibarettir. Yaşlanma insanlar için kaçınılmaz bir durumdur. Yaşlılık gelip çattığında kimi insan kabullenirken, kimileri de ölüm korkusuna kabullenmez. Süt kazanına düşmüş kurbağa gibi kurtulma ümidiyle çırpınır durur, ama çabalar boşunadır.
          Bir bilmece vardır; “Önce dört ayaklı, sonra iki ayaklı, en sonunda üçayaklı olan canlı nedir?” Cevabı insandır. Emekleyen bebek dört ayaklı, genç insan iki ayaklı ve elinde bastonu ile ayakta durabilen yaşlı insan ise üçayaklı kabul edilir.
          Doğumla birlikte insanoğluna sunulan sıhhat, algılama gücü, tepki verme, görme, işitme, hafıza gibi insana ait vasıflar yaşlandıkça yok olmaya başlar. Vücut en sağlıklı yiyeceklerden gençlikteki gibi faydalanamaz olur. Hastalıklar gelir, kalıcı olur. Duygu bozuklukları ortaya çıkar, direnç azalır. Yaş ilerledikçe vücut organları görevlerini güçlükle yapmaya başlar. Organizmayı yaşatan biyolojik fonksiyonlar durma noktasına gelir ve yaşlılık görünüme sahip insan için ölüm anı beklenir. Buradan şunu da anlıyor ve biliyoruz ki ölüm yaşlı insana daha yakın deriz ve beklentimiz öyledir. Genç yaşta ölümleri de kabullenmemiz daha zordur. Toplumumuzda oluşmuş düşünce budur.  
          GENÇ YAŞTA ÖLÜM
         Genç yaşta ölümler Allah’ın insanları uyarmasıdır.
         Yapılan bir sürü plan, yaşanmak istenenler, gezilecek gidilecek yerler, tanışılacak insanlar, okunacak kitaplar, oynanacak oyunlar, tadılacak yeni tatlar, sevilenlerle beraber yaşanacaklar vardır. İşte bir gün, hiç birini yapmaya fırsat bulamadan genç yaşta ölüvermek. Geride bıraktıklarına mı, yapamadıklarına mı, neye üzüleceğini bilemeden ölmek. Toprağın gövdesini genç bir bedene açması.  Allah insanlara belli dönemlerde, hastalık, ölüm gibi olaylar ile dünyanın geçiciliğini hatırlatacak olaylarla karşılaştırmaktadır.  Allah’ın insanlara şevkat ve merhametidir bu. Dünya insanların sonsuza ka
dar yaşayacakları bir yer değildir.        Bir anda, imtihan için geldiğimiz bu dünyadan gerçek yaşama, ahiret hayatına bazı kişileri alıp götürüyor. Özellikle genç yaştaki ölümler yaşayanların düşünmesine vesile olmalıdır. İnsan belli etmese de ister istemez kendi ölümünün de bir gün aniden meydana geleceğini düşünmelidir.
         
Bayram sonrası hazırladığım bir yazım vardı. Ama Bayramın birinci günü aldığım bir haber üzerine bu yazımı hazırlamak durumunda kaldım. Kendisini yüz yüze az ama fac.’den birbirimizi yakinen takip edip tanıdığımız, genç insan 26 yaşında, amcam kızı Fadime ablanın torunu, Mevlüt Bahar’ın biricik oğlu, sevgili yeğenimiz Murat Bahar’ın geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiş olmasından dolayı bu yazımı yazdım.
         “SABIR; HESAPSIZ SEVAPTIR.
          Yüzlerce seveniyle uğurladık Murat'ı… Heybetli çam ağaçlarının altına annesinin yanına defnettik..."ölüm asude bahar ülkesidir" der şair. Bazen baykuşlar ötecek, bazen hafızlar Kur'an okuyacak... Geride kalanlara C. Hak sabır versin...
          "Taş taş değil bağrındır taş senin 
          Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
          Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni 
          Bana güldür çiçektir attığın her taş senin "”
          “Bayramın Cennet Olsun Murat.
          Kaderin doğarken yazılmıştı. Anneni kaybederek başladığın dünya maceran 26 yaşında ömrünün baharında bitti... Sığamadın dünyaya.... Gözlerimiz boşlukta... Ezanlar, selalar bir başka etkili şimdi. Mekanın cennet olsun...” (Not:” Sabır; hesapsız sevaptır” başlıklı kısım, Murat’ın dayısının oğlu Oğuzhan Kadıoğlu’dan alıntıdır. Sağ olasın Oğuzhan)
Hoş kalın. İsmet Kadıoğlu. Temmuz 2015. Antalya.