İpsala kapısından girmeden önce dinlenmek üzere Yunanistan’ın bir köyünde konaklamıştık. 
Gecenin geç bir saatiydi. Facebook sayfamda gittiğimiz, gördüğümüz yerlerle ilgili bilgiler paylaşıyordum. Bir den  mesaj kutuma bir mail düştü. 
 Belçikalı bir bayan şöyle yazmıştı;
 ‘Ne kadar rahatsın. Oysa ülkende Darbe oldu. Sen ise fotoğraf paylaşıyorsun…. ‘
Donup kalmıştım. Eşime dönüp panikle ‘Darbe olmuş!’ diye fısıldadım. Sanki çok gizli bir bilgiydi. 
‘Ciddi olamazsın’ diye tepki göstermişti eşim. Hızla kalkıp televizyonda haber aramaya başlamıştık.
İçimizde büyük , tarif edilemez bir kaygı vardı. Telefonlarımızda girebildiğimiz gazete haberlerini araştırıyor, Türkiye’deki yakınlarımıza telefonla ulaşıp bilgi edinmeye çalışıyorduk. Sonra, bir birimize yanıtsız kalacak sorular soruyorduk. 
Aynı zamanda korkuyorduk. Onca karışıklığın içine çoluk çocuk tatile gidilir miydi?
‘Dönelim, gitmeyelim’ dedim. 
Eşim ‘saçmalama’ dedi.  ‘ Halka şey yapmazlar. Askeri bir durum bu.’  
‘Acaba…?’ Tereddüt içerisindeydim. Çocukluğumda tanık olduğum darbeler gelmişti aklıma. Ürperdim. Her şeye karşın yolumuza devam etmeye karar verdik ve sabah yola çıktık. 
İpsala kapısından girdiğimizde ortalık çok sakindi. Çanakkale tarafına yöneldiğimizde henüz kahvaltı yapmamıştık. (Can boğazdan gelir ) Kavaklar köyünde durup şırıl şırıl akan bir derenin üstüne kurulmuş  bir restoranda serpme kahvaltımızı ettik. O an darbe olayı uçup gitti akımızdan. Daha sonra Bodruma doğru yolumuza devam ettik. 
Radyoda bulduğumuz bütün haberleri pür dikkat dinliyorduk. 
‘Fetullah Gülen tarafından yapılmış ve bastırılmış bir darbe planı.’ deniyordu.
 ‘Bastırılmış!’
‘Oh! İçimiz rahatlamıştı. Halk darbeye istememişti, bu iyi bir haberdi elbette. En iyisi de darbenin  başarısız  olmasıydı. 
Bodruma vardık. Birkaç gün kaldıktan sonra Datça’ya geçtik. Hava ve deniz yoluyla her yerde kaçan askerler aranıyordu. Sanki savaşın ortasında tatildeydik. Kendimi sürrealist bir tablonun odak noktası gibi hissediyordum.
Deniz kıyısında, çay bahçesindeyiz. Her şey, her kes gergin. Ortalık durgun. Bir çok kişi tatile çıkamamış. ‘Darbe oldu!’ diye başladı söze yaşlı bir kadın. Kaçıncı darbe…  masada oturanlar bu eskilere dalıp gittiler. 
 Birden o çıkıp geldi. Masanın altından kuyruğunu bacaklarımıza sürüp miyavladı. Minacık yüzünü kaldırıp, iri gözlerle bize baktı. 
‘Hapşuu… Hapşuuu’ üşütmüştü. Belli ki çok hastaydı. Karnı sırtına yapışmış, açlıktan mı, sıcaktan mı artık çok zayıf düşmüştü. Fakat güzel ve sevimliydi. Eşim eğilip aldı. ‘İşte istediğin kedi bu’ dedi. 
Ona şaşkınlıkla baktım. ‘Yani bunu götürecek miyiz?’ diye sordum. Heyecanla masadan kalktık.
Onu kucağıma alıp, arabaya götürdüm. Çocuklar da mutluydu. Minik bir kedimiz olmuştu.
Eşim ‘gülüyor bu kedi’ dedi.
‘Evet, gerçekten gülüyor kedi. İyi şeyler olacak’ diye ekledim sözlerime.’ Şimdi aradan koca bir yıl geçti. Panço bir yaşında. Bizimle mutlu mesut yaşıyor.
Ve biz ‘Darbe’nin başarılı olmadığına çok sevindik. Şimdi dört gözle Demokrasinin gelmesini bekliyoruz. Gelir mi sizce?
Sevim Ünal
Antwerpen-Belçika
04-09-2017