Bir önceki yazımda 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ü yazarken, 9. Cumhurbaşkanımız Demirel’i yazmadan geçemedim.

                O’nun kadrosunda 7 yıl boyunca çalışmak, benim için büyük bir onurdu. Öncelikle bunu belirtmeliyim.

                Cumhurbaşkanlığı, muarızları tarafından bile tartışılmadı.

                Çok iyi bir Cumhurbaşkanı olduğu kabul edildi ve hemen her çevrede bu böyle dillendirildi.

                Cumhuriyetin nimetleriyle büyümüş bir Cumhuriyet sevdalısıydı O.

                Isparta’daki Demokrasi ve Kalkınma Müzesi açılışında yaptığı konuşmada aynen şöyle demişti:

                “Bir köylü çocuğuydum. Cumhuriyetin nimetleriyle buralara geldim.”

                Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’ün gösterdiği  yönde önemli gelişmeler sağladığına işaret etti.

                Bu müze Demirel’in ve Cumhuriyet’in hikâyesidir.

                Türkiye, tarım toplumuydu  

                Türkiye'nin en ücra köylerine ışık götürdü. Gaz lambası yerine elektrik lambası götürdü. Çatlamış topraklara hayat verdi. Traktörle, kara kağnı ve kara öküzün kavgasını yaptı kazandı.

            32 yaşında DSİ Genel Müdürü,

            42 yaşında Başbakan oldu.

            12 yıl Başbakanlık,7yıl Cumhurbaşkanlığı yaptı.

            10 yıl memuriyet hizmetinde bulundu.

            Ne Başbakanlığı, ne Cumhurbaşkanlığı kimsenin elinden almadı.

            Aksine, Başbakanlık O’nun elinden birkaç defa alındı.

            6 defa elinden alınanı, 7 defa demokrasi mücadelesi ile kazandı.

            Yarım asrı aşkın bir süre bu millete, aşkla, şevkle hizmet etti.

            İnançlıydı.

            İnancını istismar vesilesi yapmadı, oya tahvil etmeye kalkışmadı.

            7 sene boyunca Cuma namazlarını hep Muhafız Alayı camiinde kıldı.

            Ara sıra da sadece korumasını alıp Hacıbayram’da sabah namazları kıldı.

            Kamera yok,

            Alâ-yı valâ yok.

            İstismar yok.

            İsteseydi O’nun da “Maun” sarayları olurdu.

            Ama O;

            Güniz Sokak’tan geldi, Güniz Sokak’ta yaşadı, Güniz Sokak’tan uğurlandı.

            Muaviye gibi yüzüğünü gösterip milleti kandırmadı.

            O da Başkanlık istedi ama ABD tipi bir Başkanlık.

            Demokrasinin, özgürlüklerin, hesap verilebilirliğin var ve zorunlu olduğu bir sistemi istedi.

            ABD Başkanlarının O “Beyaz Ev”e varlıklı gelip borçlu ayrıldıklarını biliyor musun?

            ABD Başkanları yedikleri yemeklerin paralarını hep ceplerinden ödediler.

            Ütü paralarını, temizlikçi paralarını,

            Kendilerine hizmet edenlerin paralarını…

            Evet, hepsini ceplerinden ödediler.

            Saltanat kurmadılar.

            Yargıya, yasamaya hükmetmediler.

            Diktatör olmak akıllarından bile geçmedi.

            Meclislerin ve Basın’ın denetimleri, “Demokles’in kılıcı” gibi hep başlarında sallandı.

            Hiçbir gazeteciyi işten attırmadılar, hapse yollamadılar.

            Başkanlık mı istiyorsun?

            Getir ABD sistemini, “başımızla beraber” diyelim.

            Var mısın?