Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’nde beni çok etkileyen ve öğretmenliğimde birçok davranışlarını örnek aldığım hocam Necati Girgindi. Bu yazımda ondan bahsetmek istiyorum. Matematik ikinci branşım olmasına rağmen, Necati hocamın dersi sevdirmesi sebebiyle liselerde ve dershanelerde hep matematik derslerine girdim ve matematik üniversite hazırlık kitapları yazdım. İlgi ve dikkat toplamasını çok iyi bilen bir öğretmendi. Tahtanın başına geçer “aaaa….” demeye başlardı, biz de gülerdik. Arkaya döner” oğlum siz de iiii… deyin” derdi. Şekil çizer şekle harfleri verirken A ile M yan yana gelip söylememiz gerektiği zaman çekindiğimizi görünce “söyle oğlum ilimde ayıp olmaz” derdi.

İlk dersimizde tanışma..Herkesin ismini ve hangi okuldan geldiğini sormuştu. Ben ikinci ya da üçüncü sırada oturuyordum. İsmet Kurtaran ile beraber oturuyorduk. Nokta ile virgül gibi. O uzun ben kısa. Bana sıra geldiğinde Necati hoca “ismin var mı?” dedi. Ben ismet Kadıoğu dedim. O tekrar sordu “oğlum ismin var mı?” dedi. Ben yine İsmet Kadıoğlu dedim.  O çok ciddi ve hiç gülmüyor ama biz gülmeye başladık. Tekrar sordu ve aynı cevabı alınca; “oğlum artist gülmez güldürür, sen şu anda artistsin” dedi. Ve “oğlum ben senin adını sormuyorum var mı diyorum, cevabı var veya yok. Sorulana cevap ver” dedi. Ve devamındaki sorusu “ne ile geldin ambulansla mı geldin, hasta gibi bir halin var” idi. Tabi biz bu arada gülmekten ölüyoruz.

Bir gün beni trigonometri konusunda tahtaya kaldırdı. Ben yapamadım ya da zorlandım kendisi çok kızarak ve sinirlenerek yaptırdı. Çok kızdı. “Senden adam olmaz, kabahat senin değil seni gönderende, otur yerine” dedi. Arkasından çok tatlı bir şekilde, “yok oğlum benim dediğime bakma, ben adam olduktan sonra sen çoktan olursun” demişti. Ve sınıfa, “ilerde milletvekili, bakan olacak kişiler şu anda bana bakıyor, bak bak karşımda başbakan duruyor” demişti. Nedim diye bir arkadaşımız vardı. Ona da böyle bir kızgınlık içerisinde bağırdığını ve arkasından “oğlum benim dediğime bakma ileride üzerinde ‘Nedim’ yazılı Apollo aracını aya gönderen ilk insan sen olacaksın” demişti.

Kendisi dik ve keskin yürürdü. Sabah ilk ders matematik. Sınıfımız ikinci katta. Pencereden dışarı bakıyor ve hocamızı gözetliyoruz. Binaya yaklaşıyor. Bizim kendisini gözetlediğimizi de biliyor. Hiç bize bakmadan yürüyor. Dost doğru Batı istikametinde giderken yol Kuzey’e dönüyor. Hiç dönmeyecekmiş gibi Batı’ya giderken asker gibi çok hızlı ve ani bir şekilde Kuzey’e dönüyor. Bir komut veren varmış gibi.. Kapıya Hüseyin Güzel (Hüseyin biyoloji okumuştu. Vefat etmiş. Mekanı Cennet olsun) durdu ve çok sert şekilde “dikkaaat” diye sınıfa komut verdi. Hocamız içeri girdi ve çok kızgın bir şekilde, “ne yapıyorsun b.k herif, ben adamın ağzından girer bilmem neresinden çıkarım” demişti.

Necati hocam hiç kürsüde oturmazdı ve hızlı hızlı aralarda tur atardı. 42 sene öğretmenlik yaptım ben de bir dakika bile kürsüde oturmadım. Sanırım bu özelliği de Necati hocam bana kazandırmıştır. Yine bir gün sınıfa girdi, hızlı hızlı aralarda tur atmaya başladı. Bir baktık çenesinin bir tarafında ufak bir kağıt yapıştırmış. Hepimiz “ooo..  hocam baltayla mı tıraş oldunuz” gibi laf atıyoruz. “Yok çocuklar unutkanlık var. Tarihini unutuyorum ve bugünün tarihini yazıp yapıştırdım. Karşımdaki adama okutturup tarihi soruyorum” dedi. Bakıp okuyanlar doğru, günün tarihi yazılı demişlerdi.

Necati Girgin hocamın sanırım dilinde az pelteklik vardı. Mesela T harflerini dil ucuyla ‘d’ gibi söylerdi. Coğrafya Meliha hanım, edebiyat Melihat hanımdı. Bunlardan bahsedip ismini söylediğimizde dil ucuyla “oğlum T’li mi T’siz mi” derdi. Hatıra… Öğreci milleti denir ya… Bahsettiğim iki bayan hocalarımızla hiç irtibatım olmadı. Coğrafya öğretmenimizin saçları sarı, diğerinin saçları da kırmızıydı. Biz öğrenciler bazen de olsa “kırmızı kadın/k.rı, sarı kadın/k.rı diye bahsederdik.

Ben 1972 yılı güz dönemi mezun oldum ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda yapılan kura çekiminde Manisa Demirci Lisesi’ne tayin oldum. 27 Kasım 1972’de göreve başladım. Tayinim Fizik- Matematik öğretmeni olarak yapıldı. Fizik derslerinin yanında Lise-3 Fen sınıfının da matematiğine girdim. Cebir Arif Akçabay’ın, geometri de Turan Tanın kitapları okutuluyordu. Geometri sentetik ve koniklerden oluşmaktaydı. Bir sürü teoremleri ezberler, iddia, ispat, hüküm şeklinde öğrenciye anlatabilmek için üniversitede okuduğumuz konularla direk ilgisi olmadığı için her gün oldukça fazla, yorucu bir şekilde ders çalışmak durumunda kalıyordum. Ama konuların sonunda verilen çözümsüz problemleri çözmede çok zorlanıyordum. Demirci İzmir arası 4 saatte gidilebiliyordu. Bir hafta sonu İzmir’e gittim ve Necati Girgin hocamın Turan Tanın’ın geometri sorularının çözümleri olan kitabını (özellikle Konikler isimli kitabı vardı.) aldım ve o kitaptan soruların çözümlerini bulup anlatıyordum.

Danimarkalı filozof Kierkegard ne güzel ifade etmiş: “Hayat sadece geriye bakarak anlaşılabilirken ancak ileriye bakarak yaşanabilir.” Bu yazımla, hayatı anlayabilmek için geriye bakmak istedim. Hazırlıkta aynı sırada beraber oturduğum İsmet Kurtaran her ne kadar o günlerin kardeşliğini/dostluğunu hatırlayamamış olduğunu tespit etmiş olmama rağmen onunla ilgili hatırımda kalan bir anıdan da bahsetmek istiyorum. Akşam üzeri dersler bittikten sonra yatakhanelerdeki odalarımıza çekilir yemek saatine kadar dinlenirdik. Ama her gün ve herkes, yarım saat önce aşağıya iner yatakhane blokları ile yemekhane arasındaki beton ya da parke döşenmiş yolda guruplar halinde yemekhane açılana kadar turlar atardık. Daimi ikametgahına göç ettiğini birkaç ay öncesinde öğrendiğim Mustafa Kasney; bölüm ve sınıf arkadaşımdı. Kasney Antepliydi, giyime önem verir şık giyinmeyi severdi. İşte yemek öncesi attığımız yol boyu turlamalarımızda şarkı söyler bizleri mest ederdi. Kıskanırım seni ben… şeklinde başlayan şarkıyı ve başka şarkıları çok güzel söylerdi. Türk Sanat Müziği’nin hayranlarından ve söyleyenlerindendi.
Bu vesileyle 54 yaşında kaybettiğimiz rahmetli arkadaşımız Kasney ve Yüksek Öğretmenli olup kaybettiğimiz arkadaşlarımıza, Rabbim merhameti ve rahmeti ile muamele etsin… Mekanları Cennet olsun..

Akşam yemeği yedikten sonra turlarını eksik atanlar tamamlar, bazıları da akşam saat 8’de başlayıp 10’da bitecek olan etüde hazırlık yapmak üzere yatakhaneye giderdi. Akşam etüdünde nöbetçi öğretmen olurdu. Kimyacı hocamızın nöbetçi olduğu bir gündü. İsmet Kurtaran sınıf başkanı ve yasak olmasına rağmen sigara içerdi. O gün etüt bitimine 10 dakika kala, kimsenin olmadığı anda sigarayı yatakhanede içmek üzere sınıftan çıkar. Kafasından da, nöbetçi öğretmen sorarsa sigara içmeye gittiğini söylemeyeyim diye düşündüğü anda öğretmen karşısına çıkar;” İsmet nereye gidiyorsun” diye bağırır. İsmet’te “sigara içmeye gidiyorum hocam der.” Tabi öğretmen kızar bağırır ve bir de tokat atar. İsmet gülüyor mu ağlıyor mu şaşkın bir şekilde sınıfa koşarak girmişti.

Face.’de arkadaş olduğumuz ve Isparta’da birebir görüştüğüm İsmet Kurtaran; Mersin Öğretmen Okulu Mezunlar derneği sayfasında yazdığım “Yüksek Öğretmenli Eskimemiş Eski Dostlar” başlıklı yazımın altına şöyle bir ifade yazdı.  “Benim için yazma… Selamlar.” Ve devamında olumsuz ifadeler kullandı. Ben de cevaben şöyle yazdım:  “Hayırdır Kurtaran? Ben inadına sevgi saygı diyor, seni biraz yumuşak olmaya davet ediyorum. Adaşım yapma bunu. Biz dostuz ve kardeşiz. Üzüldüm… Allah’a emanet ol..”
“Yüksek Öğretmenliler Unutulmaz” sayfasında yayınladığım bir önceki yazımda Ekrem Öztürk hocamızın hatırlatması üzerine, tarih öğretmenimiz Adil Tol’dan da bahsetmek istedim. Çok güzel tarih öğretirdi. Kısa, öz ve anı yaşıyormuş gibi anlatırdı. Yavuz Sultan Selim, İran şahı(Safevi hükümdarı) Şah İsmail’e “biraz halva (helva) gönder İsmail demiş, o da göndermeyince savaş açmış (yanlış hatırlamıyorsam Çaldıran Savaşı) derdi.

İkinci bir hatırası da şöyleydi: Üniversitede okuyor. Parası bitmiş. Babasına sınıfı geçtiğini telgraf ile bildirecek. En kısa; “Silifkeli Nazif geçtim Adil” der. Kıbrıs olaylarında radyodan konuştuğundan da bahsederdi. Radyoda neler söylediğini coşkulu ve heyecanlı bir şekilde anlatmıştı. Mekanı cennettir inşallah.
Eskimemiş eski dostlar görüşelim inşallah..
Hoş kalın. Ocak 2018 Ankara. İsmet Kadıoğlu.