EFSANE
Çok eskiden beri söylenegelen, olağanüstü olaylara ve kişilere yer veren, konuşma diliyle oluşturulmuş, hayali öykülere efsane denir. Konularını, belirli bir olay, yer veya kişi oluşturur. Efsaneler halk kültürüne dayalı ve gerçek gibidirler. 

Atasözü; atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını, tecrübelerini, öğüt olarak ifade eden ve alışılmış biçimleri olan toplum tarafından benimsenmiş anlamı olan sözlerdir.

Efsane mi yoksa atasözü mü deriz, iki söz ve anlamları üzerinde durmak istiyorum. Kullanırız ama tam anlamını bilmeyiz ya da yanlış anlamda kullanırız. Amacımız doğrusunu bilmek ve yerinde kullanmak.

Bahsedeceğim efsaneler zamanla halk arasında deyim haline gelmiş. İnceleyip baktığımızda bu iki deyimin hikayesi birkaç değişik şekilde karşımıza çıkıyor.

KARAMANIN KOYNU SONRA ÇIKAR OYUNU
Karaman’ın ‘koyunu’ sonra çıkar oyunu mu, yoksa Karaman’ın ‘koynu’ sonra çıkar oyunu mu?

Karaman Kalesi, Osmanlı ordusu tarafından, fethi için sarıldığında, kale içindeki halk, canını ve malını kurtarma telaşına düşer. Bir sürü sahibi de, sürüsünü kurtarmak için hazırlık yapar. Sürünün karanlıkta yolunu bulabilmesi için, keçilerin boynuzlarına yanan meşaleler takar ve bu şekilde dışarı çıkarlar. Kaleyi sarmış olan Osmanlı askerleri, arka tarafta ellerinde meşaleler bulunan bir ordunun kendilerine saldırmak üzere olduğunu sanıp, kuşatmayı bırakarak kaçarlar. Bunun bir sürü olduğunu, daha sonra iş işten geçince anlarlar. Ve bu söz bu olaydan sonra söylenir.

Bu sözün bir başka hikayesi şöyle:
Karamanoğulları ve Osmanlılar birbirleriyle yıllarca savaşmışlar. O zamanın ileri gelenleri toplanıp, “bu kardeş kavgasını bitirelim barış sağlayalım” diyerek; Karaman Bey’i ile Osmanlı Bey’ini Konya’ya çağırırlar. Her ikisini de dinlenir. Her iki beye de, bir daha savaş yapmamaları için söz alırlar ve yemin ettirirler. Karaman Bey’i yemin ederken, elini koynuna götürerek: “Bu can burada kaldıkça, Osmanlı’yı kardeş bilip, kılıç çekmeyeceğime söz veriyorum” der. Fakat toplantıdan çıktıktan sonra Karaman Bey’i kaftanının altından bir kuş çıkartıp salıverir. Ve “işte can çıktı söz bitti” der. Bunu gören saraylı bir zat; “Karaman’ın ‘koynu’, sonra çıkar oyunu” der. Daha sonra bu söz halk arasında “Karaman’ın ‘koyunu’, sonra çıkar oyunu” şekline dönüşmüştür.

Artık dış görünüşüne bakıp da aldanan kişiler “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” demeden edemiyorlar. “Bir şeyin iyi ya da kötü olup olmadığı sonradan anlaşılır” anlamında kullanımı da mevcuttur.

Yaptığımız bazı işlerin faydalı ve karlı gibi görünseler de zamanla pek düşündüğümüz gibi olmayabilir. Bizi zarara sokabilir. Her konuda karar verirken dikkatli olup tedbirli davranmalıyız. 

Gizli saklı yapılan işler zamanla sır olmaktan çıkar ve herkes tarafından öğrenilir. Gizli olan şey eğer bir oyun ise, oyun olması sonradan çıkar.

ÖRT Kİ ÖLEM
Ört, ki ölem bir deyim. Genel manada anlamı; “artık elimden bir şey gelmez koyuver gitsin, benim derdimin dermanı yok..” diyenlerin, ümitsiz durumlarını anlatmak için kullanılır.
İnternette bu deyimin anlamının ne olduğuna baktığımda, farklı anlamlarla karşılaşıyorum. Ama hepsi de yaklaşık aynı anlamda ifadeler. Ve bunlardan bir kaçını, kendi ifadelendirmelerim şekliyle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Karl Steuewald’in Almanca- Türkçe sözlüğü, “önünü sonunu düşünmeden verilen, boş ve kof sözler karşısında kullanılan bir deyimdir” diyor. Devamında, “ya bırakın da, iç huzuruyla ölüvereyim” şeklinde ifade ediyor.

Hikayenin anlamı Ekşi Sözlük’te şöyle anlatılıyor: Cimriliği ile meşhur bir zengin, beslenme eksikliğinden dolayı hastalanmış. Adamın parası var ama yemezmiş. Halk arasında “varyemez” diye adlandırılan ve kendi canını düşünmeyen bu adama oğulları, hastalandığından dolayı doktor getirmişler. Doktor adamı muayene ettikten sonra gıdasızlıktan dolayı hasta olduğunu ve güç verici gıdalar alması gerektiğini söylemiş. Pirzola, tereyağı, reçel, yumurta, süt, kaymak gibi şeylerle beslenmezsen ölürsün demiş. Bunun üzerine adamın küçük oğlu, doktorun tavsiye ettiği bu yiyecekleri almak için babasından para istemiş. Tuhaf bir şekilde oğlunun yüzüne bakan cimri zengin, “Hele oğul ört ki ölem! Öyle pahalı yaşamaktansa, böyle ucuz ölmek daha iyidir” demiş.
Y
ine Ekşi Sözlük’te; önemli bir konuda başarısız olunca sarf edilen ‘öleyim bari’ anlamında söylenen bir deyim olduğu yazılıyor.
Bir başka sözlükte bunun anlamı için şöyle deniyor:
Mehmet Akif Ersoy’un literatüre soktuğu bir deyimdir. Mehmet Akif, çevresindeki cahillikleri, hicveden bir şairdir. Dünyanın öküzün boynuzlarında veya balığın sırtında olduğunu iddia edenlere yönelik eleştirisinde “bu kadar da olmaz” anlamında kullanmış ve şöyle demiştir:

“Ben bu dünyayı gördüm de sanırdım sağlam
ne çürükmüş o meğer, sen şu benim bahtıma bak
tutalım şimdi öküz durdu, balık durmayacak
diyelim haydi balık durdu biraz buldu da yem
ya deniz…? Hiç dibi yokmuş bu işin
ört ki ölem.

Aynı sözlükte (itusozluk), yukarıdaki cimri zengin hikayesinin bir İncilli Çavuş ile ilgilendirilmiş şekli de var. Yatar vaziyette hasta olan İncili Çavuş’u iyileştirmek için, hekim ve imam gelmiştir. İncili Çavuş imama sorar; cenaze kaldırmak için neler lazım?  İmamın, “kefen, sabun, odun, mezar.. Hepsi, doksan akçe ediyor ağam” demesi üzerine, ölüm döşeğindeki İncili Çavuş, kesin bir tavırla şöyle demiş: “İyileşip ayağa kalkmam için dört yüz akça, cenazemin kalkması için doksan akçe gerekiyor. Hekim efendi, siz gidebilirsiniz. İmam efendi siz kalın. Yorganı da üstüme örtün ki öleyim” diyerek ziyarete gelen yakınlarını, imamı ve hekimi güldürür.
Cebiniz zengin olsun, ama gönül zengini olmanız dileklerimle..
Hoş kalın. Ocak 2017 Antalya.  İsmet Kadıoğlu