Bu günkü yazımı son yıllarda Türk politikasında adı sıkça geçen ve içinde bulunduğumuz çıkmazlara karşı doğru bir siyasi figür, bir alternatif olarak düşünülen siyasetçimizin kalemiyle, onun kelimeleriyle yazdım. Bundan sonra her söz O’na ait:

“Bizim Osmanlıca’da“kavl-i leyyin” diye hoş bir tabir vardır. Kavil, konuşma söz, yani kavilleşmek, sözleşmek gibi. Oradaki sözkavl-i leyyin de“yumuşak söz” demek. Bir “kelâm-ı kibar”, kibar konuşmak.

Her ne yapılacaksa yapılsın yumuşak bir söz ile yapılması lazım. Bu kavl-i leyyin aynı zamanda Kur’anîbir tabirdir. Kur’an-ı Kerim’de Tâ-Hâ Suresi, 20. Suredir, Ayet 44’te geçer.

Hz. Musa peygamber olduktan sonra Firavun ile yaptığı, yapacağı konuşmalarda bile Cenab-ı Allah kendi peygamberine diyor ki, Firavunla bile konuşurken kavl-i leyyin ile konuş. Yumuşak sözle konuş. Bunun etkisi çok daha yüksektir. Böyle bir üslubun Firavun’un bile üstünde daha iyi bir etkisi olur.

Hem biz hem Batı dünyası insanları her ne konuşacaksak illa da yumuşak bir üslupla konuşmalıyız. Hem İslam dünyasını temsil ettiğini düşünen insanlar Batı ile ilgili bir şey söyleyeceklerinde bu şekilde konuşmalılar, hem de diğer taraf. İlla da böyle bir ayırım yapılacaksa. İşin birinci bölümü budur.

İkinci bölümü, muhtemelen hem bütün İslam dünyası, hem Türkiye bu işlerle mücadelede tam bir işbirliği içerisinde olunması lazımdır.

Üçüncü bölümü, eninde sonunda lafların bir yerine İslam giriyor olması münasebetiyle, din giriyor, inanç giriyor olması münasebetiyle, ve özellikle de Batı dünyası için söylüyorum, çok dikkatli bir dil daha da önem kazanır.

Aşağı yukarı bin senedir biz bu Anadolu coğrafyasındayız. Bin senedir Müslümanız, el hamd-ü l’illâh bu coğrafyada.

Aslında, Osmanlı İmparatorluğu özü itibariyle bir Anadolu devleti olmaktan ziyade bir Balkan devleti mahiyetindedir.

Yani son üçyüz yılı, dörtyüz yılı bütünüyle neredeyse Balkanlar’dır. O bakımdan biz Batı kültürüne de aşinayız biliyoruz, Batılı inanlarla birarada yaşadık.

Elbette bu kadar yumuşak gitmiyor. Arada savaşlar var vs. Ama savaş dediğiniz şey, her şeyin içinde var. Batının Batı ile var, komşuların komşularıyla var falan.

Biz hem bunları biliyoruz, hem İslami hassasiyetleri biliyoruz. Hangi kelimeleri kullanırsa Batılılar bunun İslam dünyasında hangi tüyleri diken diken ettiğini, hangi telleri oynattığını en iyi biz biliriz. Bilmemiz lazım, hatta daha da çok iyi bilmemiz lazım.

İki, İslam dünyasındaki hassasiyetleri de medeni bir üslup ile Batı’ya intikal ettirmeyi de en iyi biz yaparız. Bunlara başka örneklerde bulunabilir.

Ama birinci iş, bu kutsallarla ilgili yaklaşım. Yani, karikatürü alırsak ele mesela..

Aslında bunlar karikatür değil. Karikatür demek daha ziyade yaşayan insanların ve toplumun önüne geçmiş olan insanlarla ilgili bir hiciv. Yani söz ile yaparsanız hiciv, resim ile yaparsanız karikatür.

Mesela ben politikada birazcık daha öne çıkan bir insan olmuş olsam, karikatüre çok müsait bir yüzüm var diye bakıyorum ben. Bunun birinci nedeni “burun”dur. Burun, saçların dökülmüş olması, filan. Burnun üstünde her türlü şeyi yapabilirsiniz ve bu çok hoş bir şey olmuş olur.

Benim mesela iki tane öyle büyük karikatürüm oldu, çok severim. Birisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığım zamanında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’la beraber aday olduğumuz zamanda yapılmıştı.

Salih Memecan bey o zaman da Sabah gazetesinde çiziyordu. İstanbul Boğazı köprü tartışmaları filan gündemde idi. Karikatürde benim burnum İstanbul Boğazı köprüsü olmuş, İstanbul Boğazı’nın iki yakası. Çok hoş bir şey.

Öbürü de 2007’de CHP’ye girdiğim zamandı. CHP’nin meşhur Altı Ok’u var, biliyorsunuz. İbrahim Sarı karikatürist arkadaşımız, CHP’nin bu altı okunun yanına yedinci ok olarak da benim burnumu koymuştu mesela. Bu da çok hoştu. İşte bunun adı karikatürdür. Ama bu Fransız dergisinin yaptığı bu tür bir karikatür değil. Bu bir dini inanışı aşağılamak.

Ben bu kutsallar ile ilgili karikatürize etme işlemini fikir özgürlüğü kapsamında görenlerden değilim. Ama fikriyat ayrı bir şeydir, yazı yazmak, makale yazmak, kitap yazmak ayrı bir şeydir. Ama böyle karikatürize etmek fikir özgürlüğü kapsamında görülmez.

Bunun Batı dillerindeki adı “blasphemy” yani, inanç ile ilgili kutsallara saygısızlık, saldırı. Bu şuandaki Avrupa’da bile, yani yarısından çoğunda suç gibidir. Adı doğrudan blasphemy olarak suç olmayabilir ama ceza kanunları içerisinde suç.”

Hiçbir yorum katmadan aynen verdim. (CNN’deki konuşmasından.)

İlhan Kesici’ye teşekkürler. Herkese iyi bir ders vermiş:

Kavl-i Leyin. Sözün güzeliyle, incitmeyeniyle konuş.

Devlet adamlarına yakışan budur!

Malûm adreslere gönderiyorum.