Yaşanan olaylar aslında bir senaryonun uygulanmasından başka bir şey değildir. Yazan ABD, oynayan ne yazık ki bölge liderleri!

 

Nasıl mı? Önce ikinci dünya savaşı öncesi ile başlayan süreci, dünyada oynanan oyunları ve sonuçlarını görelim. Bunlar ışığında sizler de Türkiye’de oynanan oyunu yorumlayın.

 

Nazi destekçisi Almanya’nın silah fabrikası Farben’di. Bu şirketin ortağı Amerikan Rockfeller’e ait Standart Oil Company’di! Her iki şirket de savaşın üzerinden zenginleşti. Savaş ABD’ne milyarlarca dolara mal oldu. Bu para Dış İlişkiler Konseyi’nin denetimindeki ABD Merkez Bankası’ndan borç alınarak harcandı. ABD Merkez Bankası bir şirketti. En tepedekiler Dış İlişkiler Konseyi üyeleriydiler. ABD bankacılık sistemi tefecilik üzerine kuruluydu. Savaşlarda en çok onlar kazandı. Preston Bush’un bankası, savaştan en çok kârlı çıkan bankaydı. Oğlu ve torunu onun izinden gittiler. Tüm Bush sülalesi, CFR’nin (Dış İlişkiler Konseyi’nin), kafatası ve kemikler olarak bilinen gizli ırkçı örgütlerin üyesiydiler.

 

Torun Bush; 2001’de ikiz kuleleri bahane ederek, Afganistan ve Irak’ı kana bulayacak, milyonlarca dolara el koyacaktı. Savaşlar çok kârlıydı! Bahaneler yaratılmalıydı.

Çünkü; Savaşlar için geniş kitleleri ikna edecek bahaneler lâzımdır. II.Dünya Savaşı’da Pearl Harbour’a saldırı bahanesi, Vietnam’a gemilere saldırı bahanesi ileri sürüldü. Ama daha sonra bunlar yalanlandı. Ortadoğu ve Orta Asya’ya girmek için de bir bahane lâzımdı. 11 Eylül ve kimyasal silahlar. Bahanesi, medya çarkıyla halka sahneledi… Terörle savaş lâfı tekrarlandı, durdu.. Bir şey çok tekrarlanırsa, herkes inanır. 11 Eylül şokundan sonra dünyanın her tarafında onlarca bilim adamı bu anlaşılmaz olayı anlatmaya çalıştı. Kimse anlayamadı.

 

Medya, 11 Eylül’ü paketledi ve ABD halkına sattı. Gerçek ve yalan birbirine karışmıştı, ikiz kulelerle ilgili tüm deliller karartılmıştı. New York Belediye Başkanı Giuliani, deliller araştırılmadan, binalardan kalan her şeyi ortadan kaldırmıştı. Olay yerinde inceleme yapılmasına imkân tanımamıştı. Medya insanların beynine; El Kaide, Taliban, Terör, Savaş kelimelerini kazıdı. Senaryoya göre, büyük kriz kapıdaydı. Kriz, küresel seçkinlere yeni fırsat kapıları açacaktı. Dünyada boyun eğmeyen uluslar vardı, kriz bu ulusları yola getirecekti…

 

Rockfeller’e göre; Yeni Dünya Düzeni topyekun bir değişimle gelecek, küresel kriz bu değişimi tetikleyecekti! 1994’te şöyle diyordu: ‘Küresel bir değişimin eşiğindeyiz. Beklentimiz, tam zamanında gelecek bir bunalımdır. Uluslar Yeni Dünya Düzeni’ni o zaman mecburen kabul edeceklerdir!. Dünyada bir devlet oluşturduğumuzda, modern dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları, artık dünya bankerleri ve aydınları olan bir avuç seçkine geçecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur.

 

Henry Kissinger: “Hangi yol seçilirse seçilsin, Birleşik Devletler’e ve Avrupa’ya dayanan çokuluslu şirketler, küreselleşmeyi yönlendiren lokomotifler olarak gözükmektedir. ABD’nin Avrupa’nın çokuluslu şirketleri, gelişmekte olan ülkelerin şirketlerini yutacaktır.”

George Kenan: “Dünya servetinin %50’sine, buna karşılık nüfusunun %6,3’üne sahibiz. Bu durumda kıskançlık ve kızgınlıklara hedef olmamız gayet normaldir. Önümüzdeki dönemde bu ayrıcalıklı konumun sürmesini sağlayacak bir ilişki ağı kurmalıyız. Korku salarak dünyayı sindirmeliyiz.!”

Rahmi Koç ne diyor: “Dünyada yeni bir global sistem oluşmuştur. Dünyanın en büyük 5 ekonomisi artık devletler değil, özel şirketlerdir.”

 

Kuzey Afrika, Ortadoğu’da esen rüzgarda rol alanlar, ABD’de, Almanya’da, İngiltere’de ve Türkiye’de özel eğitimden geçirildiler. Harekat yerleri de ne yazık ki Türkiye oldu. Bir dönem Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı yöneten Türkiye, hayali yeni Osmanlı hülyalarıyla batının sömürü çarkının dişlisi rolünü oynamaya devam ediyor. Yeni hedef ise Suriye ve İran.

 

NSA, CIA ve FBI’dan istihbarat, ABD Adalet bakanlığından yargı, ABD Dışişleri bakanlığından uluslararası ilişkiler eğitiminden geçenler, ülkelerine döndüler. Sonrası ise malum senaryoları yazdılar, uygulamaya başladılar.

 

İşittiklerimizin, okuduklarımızın bizim anladığımız anlama gelmediğini, şunu şunu demek istediğini, medya’da tekrarlıyorlar. Ya öyle mi, Acaba, Ya doğruysa sözünü her ortamda söyletinceye kadar işbirlikçi gazeteci, akademisyen ve siyasetçiyle telkine devam ediyorlar.

 

Türkiye’de oynanan oyunu, aktörlerini, figüranlarını da siz düşünün olmaz mı?

 

GünüN SöZÜ: En zor şey, göz önünde duranı görmek ve açıkça söyleneni işitip anlayabilmektir!