Geçmişte, dindar camiada bilimsel dergilerin ön plana çıkarıldığı bir ara, ‘insanın 
beyninin tamamını kullanamadığı’ varsayılan ve iddia edilen tezi kabul görmüş ve biz sıradan 
insanların beynimizi kullanamadığımız alttan alta verilmişti.  Einstein  ve benzeri batılı bilim 
adamları beyinlerinin çoğunu kullananlardı. Sıradan insanların küçüklüğü ve en tepeye kadar 
yükselmiş insanların ve batılıların üstünlüğü bu yolla verilirdi. 
               Fransız yönetmen Luc Besson’un ‘Lucy’ filmi, üniversiteli yıllarda cemaat 
ortamında konuşulan bu  iddiaları hatırlattı. Luc Besson’un bu filmi, insanın en fazla 
zekasının yüzde onunu kullanabildiği iddiası üzerine fazlasının kullanılması durumunda 
varsayılan olasılıkları kurgulayan bir bilim-aksiyon filmi. 
               Bilinen ‘Limit yok’ filminin benzer bir versiyonu diyebileceğimiz ‘Lucy’, ‘Limit 
yoktan’ farklı olarak insanın yüceltilmesine bağlı olarak daha farklı fantazik hayaller işlenir.
              Tayvan’da niçin yaşadığı ayrıntısı verilmeyen ‘Lucy’ adlı genç kadın gayri meşru 
erkek arkadaşı yoluyla uzak doğu uyuşturucu çetesinin eline düşer. Avrupa’ya taşıması için 
vücuduna yerleştirilen ‘CPH4’ maddesi, çete mensuplarından birinin ondan faydalanmak 
istemesi üzere kabul etmeyince darbelere maruz kalması sonucu kana geçmesiyle her şey 
birden değişir. Kurgu üzere Lucy hızla kapasitesinin üzerine çıkmaya başlar. Beyin 
kullanımının yüzde 20, 30, 40, 60 şeklinde düzenli olarak yükselmesi ve bu durumlarda 
ulaştığı yetenek ve kabiliyetler aksiyonlar olarak verilir. Uzun yıllar, insan beyninin daha 
fazlasının çalışması üzerine araştırmada bulunan Profesör Norman’a ulaşır Lucy.
               ‘Limit yok’ta öngörülen deney bir erkek kahramanda denenmişti. Lucy’de bir erkek 
yerine bir kadının denek ve kahraman olarak seçilmesi dikkat çekici, zihnin atlayamayacağı 
bir durum. Filmdeki kahraman doğal olarak bir erkek olabilirdi ama kurgu bir kadın üzere 
kurulmuş ve bunun elbet Batı kültürü kodlarında bir sebebi vardır. 
               Lucy, Profesör Norman’la(Morgan Freeman) görüşmeyi kısa sürede başarır. 
Profesör yıllardır hipotez olarak öne sürdüğü varsayımların gerçekliğini karşısında canlı 
olarak gördüğünde elbette çok şaşırır. Kullanım kapasitesinin yüzde yüze ulaştığında 
varsayımı net değildir. Beyin kullanım kapasitesi yüzde yüze yaklaştığı son anda 
deneyimlerinin tamamını onların kullanabileceği bir şekilde onlara aktaracağına söz verir 
Lucy(Scarlett Johansson). Yüzde yüz kapasiteye ulaşıp tamamen başkalaştığında Profesör 
Norman’a deneyimlerini bir ‘flaş bellek’ olarak sunar. 
               Lucy, bedeniyle yavaş yavaş kaybolmuş ancak ortamdaki her şey Lucy olmuştur. 
Uzakdoğu mafya lideri yok etme hırsıyla ortama girdiğinde koltukta gördüğü Lucy, yüzde yüz 
kapasitede bedenden sıyrılmıştır. Mafya lideri koltuğa ve geride kalmış elbiseye ateş eder. 
Profesöre ateş etmek üzereyken polis şefi mafya liderini öldürür. Polis şefi ortamda Lucy’i 
göremeyince ‘nerde o?’ diye  sorar. Profesör ve ekibi şaşkınlık içindeyken polis şefinin 
telefonuna Lucy ‘ben her yerdeyim’ diye mesaj gönderir. 
               Film kurgusunca ‘ben her yerdeyim’ ifadesiyle insan tanrılaştırılmak istenmiştir. 
Filme en fazla itirazımız bu noktadadır. ‘Limit yok’ta kapasiteyi artıran  ilaç sonrası insan 
yavaş yavaş çökmekte ve ölümün eşiğine gelmektedir ki bu kurgu gayet gerçekçidir. 
               Beyin kapasitesi yüzde yüze kadar yükselen Lucy’nin bedeni tahrip olup ölüme 
gitme yerine yüzde yüze ulaştığında adeta tanrılaşmaktadır. Tanrı’ya ulaştığı iddia edilse bu 
durumda kabul edilir ki sonuçta ölüm hakka kavuşmadır. Ancak Lucy bir kadın olarak filmde 
adeta tanrılaştırılır ve gitmeden önce verdiği flaş bellekle tanrı vari insanlığa yol gösterir, 
yaşam alanı açar.
               ‘Dünyada hayat bir milyar yıl önce başlamış şimdi onunla ne yapacağınızı 
biliyorsunuz’  Lucy’nin ifadesiyle film sona erer.