Suriye ve Irak’ta tüm bunlar yaşanırken, her şeye ses çıkartan İsrail’in hiç sesi çıkmıyor. Kendisine çok yakın Suriye’de bu olaylar olurken, İran, Rusya kilometrelerce uzaktan geliyor, resmen Suriye’yi işgal ediyor ve bu durumu İsrail görmüyor/görmek istemiyor.

Türkiye Ortadoğu’nun kalbi olan bir ülke ve Ortadoğu’ya yabancı değil. Asırlarca sahip olduğumuz topraklar. İsrail sonradan, olduğu yeri işgal etmiş ve sınırlarını genişletmek için kedinin avını pusuda beklediği gibi beklemektedir. Suriye ve Irak’taki bugünkü olaylara seyirci kalıyor ve sesini çıkarmıyor.

Bugün için Ortadoğu’da olması gereken üç devlet, İran, Türkiye ve İsrail’dir. Ama her biri ayrı konumda. İran, Rusya ve Çin destekli yaşıyor. İran şuanda Suriye’de fiilen işgalde bulunuyorsa aldıkları destekleri sayesindedir. Gücünü Rusya ve Çin’den alıyor.

İsrail ise, Amerika’nın Ortadoğu şubesi. İsrail Amerika’nın destekleriyle Ortadoğu’da önemli bir yerdedir. Amerika İsrail’e silah ve teknoloji yardımı yapıyor ve birçok masraflarını karşılıyor. Neden? Çünkü Ortadoğu’da sınırlar yeniden çizilmek isteniyor. Ve bu çizimin rahat yapılması için İsrail Ortadoğu’da  olmalı. Ve Filistin ve Mescidi Aksa üzerinden Müslümanları devamlı rahatsız etmesi için olmalıdır. Ancak, dış güçler, Türkiye’nin istemediği bir proje çizemezler. Bunu her tavrıyla Türkiye yıllardır hissettirmeye başladı. Bizdeki demokrasi ve refahın birlikte gelişmesi, Osmanlı toprakları olan bölge toplumlarında görüldü ve heyecan oluşturmaya başladı. Arap baharı dediğimiz hareket bunun sonucu meydana gelmiştir. Buna bağlı kaynaşmalar, Tunus, Libya, Mısır, Bahreyn, ve Filistin gibi ülkelerde görüldü. Ancak, Ortadoğu sınırlarına kendi istedikleri biçimde müdahale etmek isteyen vesayetçi ülkeleri bu durum rahatsız etti ve değişik müdahalelerle söndürülmeye başlandı.

Bugünkü durumda, Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa gibi devletler, Türkiye ile Ortadoğu arasında kendilerinin kontrolünde bir terörist devlet kurmak istiyorlar. Bu düşüncenin içinde sanırım İran da var. Irak, Amerika işgalinden sonra İran’a teslim edildi. İran, Irak’ın askerlerini yönetiyor ve silahlarını veriyor, günlük olaylarına karışıyor. Hatta başbakanını da o seçiyor. İran’ın Irak’a verdiği silahları kim sağlıyor. Daha düne kadar ambargo uygulanan bir ülke idi. İşte bu destek, Amerika’dan, Rusya’dan ve Çin’den geliyor. Ortadoğu’da çıkarılmak istenen kargaşanın mezhep savaşı çıksın ayağı. Şii İran ile Sünniler savaşı oluşturulmak isteniyor. Tabi bu arada zaman zaman araya girip vesayet hükmüyle petrolü ve İsrail’in güvenliğini garantileme peşindeler. Bu gibi hesaplarla Ortadoğu’da savaş çıkarma yolları deneniyor.

Bugüne baktığımızda ise, mademki Ortadoğu haritası yeniden çizilmek isteniyor, Türkiye bu çizimin içinde olduğunu ve olacağını Fırat kalkanı operasyonu ile tüm dünyaya göstermiş oldu. Türkiye birilerinin kontrolünde bir ülke değil. Ve sınırlarında ve Bölgede yaşanan olayları görmeyen/göremeyen bir ülke değil. Kendi güvenliği ve geleceği için, elbette bölgede söz sahibi. Çünkü Irat, Suriye, Musul, Kerkük, Rakka ve İdlib’de yaşayan mazlum insanlar biliyorlar ki bu zulümden kendilerini yalnız Türkiye kurtarır.

İSRAİL NASIL KURULDU?
İsrail nasıl kuruldu konusunu tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu’dan bir alıntı yazıyla tamamlamak istiyorum: “1800’lerde, İngiltere öncülüğünde, uzun soluklu bir ‘sömürü planı’ hazırladı…
Bu planın temel ekseni, Osmanlı şemsiyesi altında yaşayan etnik unsurları kışkırtıp, öte yandan İslam dünyasını etkileyerek, Osmanlı Devleti’ni parçalamaktı.

Hilafetin gücü Osmanlıların elinden alınmalı, Müslümanlar, ‘dini lider’den mahrum edilmek suretiyle, dağılmaya mahkum edilmeliydi.
Böylece İslam dünyasının elindeki zengin kaynaklar bölüşülecek, özellikle Ortadoğu’daki petrol yatakları yağmalanacaktı…
Bu proje, Ortadoğu’da bir ‘taşeron devlet’ kurulmasını zaruri kılıyordu.
‘İsrail Devleti’ fikri işte böyle doğdu… Bu amaca ulaşmak için önce Osmanlı Devleti parçalanmalı, hilafetin birleştirici gücü ortadan kaldırılmalıydı.

Ardından sürekli savaşlarla bizi yıpratma sürecine soktular. I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştık. İstanbul işgal edildi. Halifeyi alıp götürdüler. Bir süre sonra da hilafet kaldırıldı. Böylece İngiltere, meş’um projesinin en önemli sonucuna ulaştı: Artık ‘İslam Halifesi’ yoktu ve Müslümanlar bu birleştirici güçten mahrumdu. Yılların rüyası ( Filistin’de Yahudi devleti kurma) artık gerçekleştirilebilirdi.

İngiliz Hükümeti ile hükümetin içinde ve dışında yer alan Yahudi önderler, Sir Herry Finch isimli idealist bir avukatı Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulması göreviyle bölgeye gönderdiler…

Siyonizm’in kontrolündeki hareket kısa sürede o kadar zenginleşti ki, Sultan II. Abdülhamid’e müracaat edip, son derece cazip bir teklif sundular.

Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa’nın anılarına göre, Sultan Abdülhamid, bu teklif karşısında çok öfkelenmiş, yüksek sesle bağırarak: “Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler, size Siyonistlik adına bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan, para ile satılamaz. Derhal burayı terk edin. Defolun!” demişti. 

Hazin ki, 1909’da İkinci Meşrutiyet döneminde kurulan İttihat- Terakki Hükümeti’nde, üç Yahudi veya dönme bakan ( maliye, ticaret ve ziraat ile nafia bakanlıkları) yer alacak, kurdun gövdeye girdiği böylece görülecekti…
Ardından İtithad-Terakki iktidarı, azınlıkların da toprak satın alabilecekleri yolunda bir kanun çıkaracaktı…
Bu sayede Yahudiler, Filistin’de geniş topraklar satın alacak, hatta Sultan Abdülhamid’in kişisel arazisi bile yok pahasına Yahudilere satılacaktır.
Birinci Dünya Savaşı süresince İngiltere Filistin’i işgal etti. Askeri bir diktatörlük kurdu ve Filistin’e göç edecek her Yahudi’ye toprak sözü verdi.”

İşte böylece devamında, 14 Mayıs 1948'de BM paylaşım planı uyarınca David Ben-Gurion tarafından İsrail Devleti'nin kuruluşu ilan edildi.

ARZ-I MEV’UD (Vaat Edilmiş Topraklar)
“Berketli arz” olarak anılan Arz-ı Mev’ud toprakları, İsrailoğulları için yaratıldığı belirtilen yerler olarak kabul edilmekte. Yahudilere göre, Arz-ı Mev’ud/ Vaat Edilmiş Topraklar; “içinden süt ve bal akan topraklar”dır. Bu toprakları; bazı alimler, Şam ve Mısır, bazıları da Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs ve Lübnan dağı çevresi olabileceğinin yorumunda bulunmuşlardır. Kısaca Yahudiler Arz-ı Mev’udu önce Filistin, sonra da bütün yeryüzü şeklinde yorumlamaktadırlar.

Yahudiler daima Arz-ı Mev’ud hayaliyle yaşamışlardır. Kısaca, Nil ve Fırat nehri arasına kendilerine vaat edilmiş kutsal topraklar kabul ediyorlar ve “bu toprakları er geç alacağız” diyorlar.
Yahudiler Arz-ı Mev’ud ideallerine üç adımda ulaşacaklarının planına sahipler.
Birinci adım olarak, Kudüs’ü ele geçirmek. Ve şu anda bunu gerçekleştirme peşinde, Kudüs’ü başkent olarak ilan ediyorlar.
İkinci adım, Nil ve Fırat arasını ele geçirmek. Başka bir ifadeyle, Ortadoğu’ya hakim olmak.
Üçüncü adım ise, dünya hakimiyetini ele geçirmek. Zira Onların anlayışındaki Tevrat’a göre, bütün yeryüzü Yahudilere vaat edilmiş kabul ediliyor.

Kudüs’ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin’in anısına, kutsal şehri Osmanlı’ya teslim eden Yavuz’un anısına, Kudüs savunmasında şehit olan Osmanlı askerlerinin anısına sahip çıkmak için.., her türlü direnişin yanında olmalıyız.
Hoş kalın. Aralık 2017, Anamur. İsmet Kadıoğlu.