"Henüz çok var ’diye düşündü Stephan. Elindeki fırçayı boyaya daldırırken göz ucuyla masanın üzerindeki kompozisyonuna baktı. Şu kaşığın sol yanındaki gölgeye biraz uçuk mavi ekleseydi iyi olacaktı.
Fırçasını yanlışlıkla sarıya bulaştırdı. Öfkeyle önlüğüne sildi. Daha ince bir fırça alıp, ucunu hafifçe uçuk mavi boyaya dokundurdu. Serçe parmağını havaya kaldırıp, büyük bir titizlikle tuale çizdiği gümüş kaşığın hemen altına sürdü. Kompozisyona tekrar baktı. Şimdi olmuştu. Başını memnuniyetle salladı. Güzel bir natürmort olacak, kesin.
On gün sonra katılacağı resim sergisinde birinci seçilmemesi için bir sebep yoktu. Bir an tereddüt etti. Yoksa güzel bir manzara mı yapsaydı!
Şöyle masmavi bir gökyüzü, yeşil alanlar, inekler, birkaç beyaz bulut…
Sonra vazgeçti.
‘Bu daha iyi olacak’ diye geçirdi içinden.
İrina da aynı resim yarışmasına katılacaktı. Antwerpen’in daracık sokaklarından birinde kiraladığı dairesinin neredeyse tamamını atölyeye çevirmişti. İri, siyah kedisi Kiri ve resimleri vardı sadece. Baskaca da bir seyi yoktu. Küçücük bir yer kalmıştı yaşamaları için. Gerisi resimlerle doluydu.
Böyle de olsa bu kadarı bile İrina için yeterliydi.
Zaten daha geniş bir yer için parası da yoktu.
Eski, yer yer yırtık haki renkte t-shirt’ü üstüne geçirip, şövalesinin önünde durdu. Dün hazırladığı tualin beyaz yüzeyinde gezdirdi gözlerini. Bir hafta boyunca nasıl bir tema çalışacağını düşünmüştü. Her seferinde aklına o rüya düsüyordu. Rüyadan çok karabasandı.
Bu aralar sık sık görüyordu onu. Yüzünü yakalayışını, alkol kokulu nefesini, elinin yüzüne hızla inişi… Haykırarak uyanıyordu. Şimdi tüm öfkesini, acısını renklere akıtacaktı.
Birinci seçilir miydi bilmiyordu.
Yine de denemeye değerdi.
‘Bu şehir çok eski ve kasvetli’ dedi Leyla, Merdan’ın koyu kahve rengi gözlerinin derinliklerine bakarak.
‘Buralarda sana ilham verecek bir şeyler bulacağından emin misin?’ diye sordu ardından.
Urfadan geldiğinden beri ilk defa güneşi görüyordu Merdan.. Oturdukları terasta, sandalyesini o yana doğru çevirdi, yüzünü güneşe döndü, gözlerini kapayıp, bir süre sessizce durdu.
“Tuale çizecek onca şey varken benim ilhama mı ihtiyacım var?
” Leyla’nın dikkatle kendisini dinlediğini görunce sözüne devam etti: “Dün bir arkadaşım resim yarışmasından bahsetti. Ben de katılmaya karar verdim.”
Genç kız gülümsedi, “Yani nasıl bir şey yapmayı düşünüyorsun?
Avrupa’da bir yabancı olarak işin zor da. Birinci olabilmen için çok ama çok iyi olman gerekir. Şansın varsa sadece yaptığın eseri değerlendiren bir jüriyle karşılaşırsın. Hayır, bu ülkede bildiğim kadarıyla kimliğin ön planda, asıl geldiğin ülkenin sanat anlamında cv’si iyi olmalı. Senin ne yaptığını pek de önemsemezler.”
Merdan onu dinlemiyor gibiydi. Urfa’yı anımsadı. Oradaki hayatlarını, kimliğini, yaşananları.
“Sanki orada farklı mıydı her şey ki, burayı eleştiriyorsun” dedi.
Sesi üzgün çıkmıştı. O an karar verdi, on beş yaşındaki kız kardeşinin, berdel karşılığı kendisinden çok yaşlı biriyle evlendirilişini çizecekti. Hızla kalktı. “Gitmeliyim, sonra görüşürüz”
Zihninde kız kardeşinin haykırışları, çığlıkları hala canlıydı.