Geçenlerde bir yazı okudum, ihracat alanında epey gelişmiş bir fabrikanın imalat hattında çok onemli olan bir makina arızalanıyor. Fabrikanın teknisyenleri günlerce bu arıza üzerinde ugraşıyor ama başarılı olamıyor. Fabrika müdürü dışardan uzman bir teknisyeni çağırıyor, uzmanımız geliyor, gözleriyle makinayi detaylıca inceliyor sonra çantasından bir çekiç cıkarıp makinanın belirli bir noktasına hızlıca vuruyor. Sanki hiç arızalanmamış gibi makina çalışmaya başlıyor.  Uzman teknisyen iki gün sonra fabrikaya bir fatura gönderiyor . 1000 USD (dolar) Buna cok sinirlenen müdür, uzmanımızdan ayrıntılı bir fatura gondermesini istiyor. İsteği üzerine ayrıntılı fatura geliyor.

Fatrurada yazılan aynen şu;

Makinaya çekiçle vurma bedeli : 1 dolar

Nereye vuracağını bilme bedeli : 999 dolar

Toplam : 1000 dolar

Bu hikaye de benim dikkatimi çeken, ne hikayenin kahramanı uzman, ne de okuyucuya ve müdüre tokat gibi gelen fatura cevabı.

Uzman teknisyen gibi, sorunun yada işin nasıl ve neyle çözümlendiği önemli değil, önemli olan bilgi ve tecrübe. Bu tecrübe ve bilginin hakkını almak. Hakkını veren ve alanlara benim sözüm yok.

Günümüz de hak mücadelesi veren o kadar çok işçi arkadaslar var ki. Gerekirse örgütlenip sloganlar ve gosteriler’de haklarını arıyorlar. Eger ortada bir haksızlık varsa sonuna kadar bu mücadelelerini destekliyorum. Emperyalist bir düşünce icerisinde oldugumu  düşünmenizi istemem ama  bir o kadar da iclerinde maaşlarını her ay bankamatiklerden çeken işçi arkadaslar var ki ( bunlara işçi demek ne kadar dogru olur bilinmez) bunlar kendilerince bir yol tutturmuş gidiyorlar. Devlet ya da patronlar işçinin haklarını, alınterini, emeğini yiyorda, taş atıp kolu yorulmadan oturduğu yerden işçi sınıfında bulunup para kazananlar kimin hakkını yiyor orasını da siz düşünün.

Yada bizim yerimize İsa peygamber cevap versin onlara,

“Gökler deki babamız dururken romanın imparatoru Sezara mı vereceğiz vergimizi” diyen halka İsa nın cevabı gibi,

“Sezarın hakkını Sezara Tanrının hakkını Tanrıya.”