GEÇMİŞ
“Kişilerin de toplumların da devletlerin de geçmişleri, istisnasız arkalarından gelir. Ne silinebilir ne yok sayılabilir ne de düşman olunabilir.”

Geçmişimizi, gelecek olanlarımızla yani geleceğimizle ilgilendirilmeliyiz. Geçmişte yaşadıklarımız, bizim için önemli ve geleceğimizin teminatıdır. Eskiler bizim yaşam şeklimizdir. Bizler onlarla sevinir ya da hüzünleniriz ve onlarla yaşar varlığımızı devam ettiririz. Geçmişin izlerini sırtımızda taşırız.

19. yüzyılda Alman Milli Birliği’nin kurucusu ve ilk başbakan olan Bismarck, 33 yıl Osmanlı İmparatorluğu’na padişahlık yapmış, İttihat ve Terakki tarafından tahtan indirildiği son anına kadar, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu topraklarından hiç kayıp vermemiş, 2. Abdülhamid Han için bakın ne demiş:

“Dünyada 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı Abdülhamid Han’da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünya siyasilerindedir.”

Osmanlı İmparatorluğu bizim geçmişimizdir. Onu ve padişahlarını günahlarıyla sevaplarıyla sırtımızda taşıyoruz. Biz onlarla yaşayıp varlığımıza devam ediyoruz.

ANNE BEKLEYENDİR
Anneler hep bekler, hem de kapıda bekler. Canından çok sevecek birini arıyorsan, hemen eve koş annen kapıda senin yolunu bekler. Onlar hep garip garip sessiz sessiz bekler. Evde bekler, yaptığı yemek başında bekler, eşinden gün yüzü bekler. Evladından hayır hasenat bekler. Ömrü gelir, geçer gider, hep bekler.
Fakat o ömrünü feda ederken, beklemediği tek şey “Karşılık.” Karşılıksız sevmenin adıdır “Anne…”

Tüm yazılarda ‘karşılıksız sevgiden’ yani ‘anne sevgisi’nden bahseder, babadan bahsetmeyiz. Birkaç küçük başlıklı kendime göre ayarlayabildiğim alıntı sözler sonrası, babanın çocuk için ne yapabileceğini de gösterir bir alıntı hikayeyi sizlerle paylaşacağım.

MUTLULUK VE ANNE SEVGİSİ
“Sabah kahvaltısında, çay kaşıklarının sesi birbirine karışıyorsa; bu mutluluğun sesidir. Ve anneniz karşınızda oturuyorsa; oturduğunuz yer tam olarak cennettir.” Anne Cennet kapılarının ortasındadır. Başka şekli Cennet annelerin ayakları altındadır. (Hadis)

Anne yuva kurandır. Aile fertlerini, özellikle çocuklarına kendisinden daha iyi bakan yeryüzünün en açık gönüllü kişi ya da varlıklarıdır..  Bu vesileyle cennet onların ödülleri olmalıdır. Annelerimiz cennetle birlikte anılır. Onu mutlu etmek, sevmek ve isteklerini imkanlarımız ölçüsünde yerine getirmek.. Öbür dünyanın en güzel ödülü cennet olduğunu düşünüyorsak, ancak annemizi hoşnut etmekle kazanabiliriz.

Bu dünyada da cennet mutluluğuna ulaşmak yine elimizde. Yüreklerimizdeki anne sevgisini; söz ve davranışlarımızla gün be gün arttırarak, bitmez tükenmez mutluluğu yakalamak.

ANNE SEVGİSİ
Anne sevgisi karşılıksız gerçek sevgidir. “Gerçek sevgi sabırdır, her şeye dayanır. Affeder, çabalar, gerektiğinde susar, kabullenir. Ama asla bitmez.”

Çok çocuklu bir anneye sormuşlar; “hangisini daha çok seviyorsun?” diye.
O da şöyle demiş:
--İyileşene kadar hasta olanı.
--Eve dönene kadar dışarıda olanı.
--Büyüyene kadar küçüklerini.
--Ölünceye kadar hepsini seviyorum.

BATMAK ÜZERE OLAN GEMİNİN HİKAYESİ
Öğretmen bir gün denizin ortasında batmak üzere olan bir geminin hikayesini sınıfta öğrencilerine anlatmaya başlar.
Gemi, denizin ortasında aniden batmaya başlar. Bir adam, gemideki bir çift cankurtaran botuna karısıyla yaklaşırken, sadece bir kişilik yer kaldığını görür. O an adam, karısını geride bırakır ve bota atlar.
Batmak üzere olan gemideki kadın eşine bakar ve son cümlesi şu olur.
Öğretmen bir an durur ve öğrencilerine, “sizce kadın, kocasına ne demiş olabilir?” diye sorar.
öğrencilerin çoğu; “Senden nefret ediyorum. Nankör herif!” demiştir diye cevap verir.
Öğretmen, köşede sessizce oturan bir çocuk görür ve aynı soruyu ona da sorar. Çocuk, “öğretmenim bence ‘çocuğumuza iyi bak demiştir’” diye cevap verir. Öğretmen şaşırarak çocuğa sorar, “daha önce bu hikayeyi duymuş muydun?” Çocuk kafasını sallar ve “hayır ama annem, babam vefat etmeden önce aynı şeyi söylemişti” der.
Öğretmen üzgün bir ifadeyle “cevabın doğru” der.

Gemi batar, adam evine gider ve tek kız çocuğunu tek başına yetiştirir.
Yıllar sonra çocuk vefat eden babasının günlüğünü bulur,
Gerçekte kadına, gemi seyahatine çıkmadan önce ölümcül hastalık teşhisi konmuş. O kritik anda, baba ölmek üzere olan eşi yerine kendini bota atmış. Baba günlüğünde, “denizin dibine beraber batmayı o kadar isterdim ki… Ama çocuğumuz için, tek başına denize batmanı izlemek zorunda kaldım” yazmış.
Hikaye biter sınıf sus pus olur.

Bu hikayeden ilham almalıyız. Ön yargıları yıkmalıyız. Duygu yüklü hikayeden ben duygulandım.

Yemek yedikten sonra, hesabı ödeyen zorunluluktan değil, arkadaşlığa paradan daha çok önem vermiş olduğu için ödemiş olmalıdır.

İş hayatında sorumluluğunu bilenler, sürekli inisiyatif (İşin yapılmasında öncelikli davranmak) alırlar. İş hayatında bunu aptallık olarak değerlendirenler sorumluluğun anlamını anlamamış olanlardır.

Tartışma sonrası ilk özür dileyen olursan, suçlu olduğun için değil, kendine ve çevrendekilere değer verdiğin anlaşılır.

Mazi geçmiştir. Hatırlamakta fayda var. Gelecek olan, geçmişe dayalı olmalıdır. Bir gün çocuklarımız geçmişteki bir fotoğrafımızı görecek ve “bunlar kim” diye soracaklar. Özlem duygularıyla, “bunlar, hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim insanlar” diye cevap vereceğiz. Onun için de geçmişimizin fotoğraflarını saklamalıyız. Onları unutmamalıyız, geçmişimizin resmini taşımalıyız.
Hoş kalın. Ekim 2016, Anamur. İsmet Kadıoğlu.