Mehmet Necati GÜNGÖR

1978'li yıllar.
Terör ve anarşi başını almış gidiyor.
Solcularla milliyetçi gençlerin sokak çatışmalarında her gün iki taraftan pek çok genç hayatını kaybediyor.
Ecevit'in başında bulunduğu CHP iktidarda, Demirel'in Adalet Partisi Muhalefet görevini yapıyor.
Muhalefetin diğer kanatlarında Erbakan'lı MSP, Türkeş'li MHP var.
Terör hareketlerinin önü alınamıyor.
Komünizm ha geldi ha gelecek endişeleri dillendiriliyor.
Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar bile “bu kış Komünizm gelebilir” diye endişelerini dile getirmişti.
İşte, böyle bir ortamda İstanbul'da Beyazıt Kulesi'ne, Kars'ta Kars Kalesi'ne kızıl bayrak çekildiği iddiaları gündeme bomba gibi düşüyor.
Dikkat edin; bayrak inmiyor, sadece iki noktaya orak çekiçli kızıl bayraklar asılıyor.
Bu, büyük bir infiale neden oluyor.
Muhalefet lideri Demirel, bu olayı “milli mesele” olarak ele alıyor ve düzenlediği “Bayrak Mitingleri” ile meydan meydan dolaşıp CHP iktidarını silkeliyor.
Yer yerinden oynuyor.
Meydanlar, “Ecevit istifa!”, “Kahrolsun Komünizm” sloganlarıyla inliyor.
Bu ortamda Türkiye kısmi senato seçimlerine gidiyor.
14 Ekim 1979 seçimlerinde Demirel, yüzde 54 oranında oy alarak 50 Senatörlüğün 33'ünü, 5 milletvekilliğin tamamını kazanıyor. 
CHP 12, MSP 4, MHP 1 senatörlük elde ediyor.
16 Ekim 1979'da Ecevit Hükumeti istifa ediyor. 
Demirel ise, "Hükumet istifa etmemiş; millet bu Hükumeti kovalamıştır." diyerek üstüne üstüne gidiyor.
19 Ekim 1979'da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Hükumeti kurma görevini tekrar Ecevit'e vermek istiyor.
Ancak, CHP lideri, "Cumhurbaşkanının bu isteğinin doğru olmayacağını" söyleyerek görevi kabul etmiyor.
Daha önce AP'ye destek sözü veren MSP ve MHP'nin de dışarıdan destekleriyle 24 Ekim 1979'da Demirel'in azınlık hükümeti kuruluyor.
Ancak, terör ve anarşi bütün gücüyle devam ediyor.
Bundan sonrasını gelin Mehmet Kırkıncı hoca''nın Başbakan Demirel'i ziyaretinde aralarında geçen şu konuşmayla noktalayalım:
“(Terörü önlemek için) Paşalar salahiyetlerinin artırılmasını istiyorlar” dedi.
“O zaman paşaların bu mevzuda selahiyetleri yok mu?” diye sordum.
“Hocam, dedi, 1961 Anayasası aşırı sol görüşlü hukukçular hazırladılar. Bu konuda ordu ve emniyet mensuplarının selahiyetlerini büyük ölçüde kıstılar. Bu anayasa tam kızıl olmasa bile pembe bir anayasadır.”
Ben de, “Peki beyefendi, bu paşalara siz izin verin, kanun çıkmadan bu işin üzerine gitsinler.” dedim.
“Aman Hocam o zaman basın ve Halk Partisi ordumuzu mahveder.” dedi.
“Öyle ise başka hiçbir çare kalmamış.” dedim ve yanından ayrıldık.
Ertesi gün ben üzüntülü ve meyus olarak Erzurum’a döndüm. Mehmet Şercil Ağabey benim geldiğimi duyunca medreseye gelmiş. Bana, “Hoş geldin” deyince “Ne hoş gelmesi?” dedim. Neler olduğunu sordu, ben de anlattım.
“Hiç korkma Hocam. Yarın ordu idareyi ele alacak ve bunların hepsinin hakkından gelecek.” dedi. Beni teselli etmek istediğini düşünerek sessiz kaldım. Ayağa kalktı ve:
“Ciddi söylüyorum. Ordu bunların hakkından gelecek, sen korkma!” dedi. Bu sözü üç kez tekrarladı.
Bunları konuştuğumuz zaman 1980 yılının Haziran ayı idi. Eylül ayında askerler ihtilâl yaptılar ve gerçekten de bu belâyı defettiler.”
Evet, Kırkıncı Hoca'ya göre ülkenin başındaki belâyı 12 Eylül'de paşalar def ettiler.
Sonraki günlerde ve aylarda Kırkıncı 12 Eylül'ü gönülden destekledi.
Öyle ki, serbest seçimlere geçildiğinde Özal'ın Anavatan Partisini değil, Evren'in işaret ettiği Org.Turgut Sunalp'in kurduğu, halk arasında “horoz partisi” olarak adlandırılan Milliyetçi Demokrasi Partisi'ni destekledi.
Bilindiği gibi ANAP tek başına iktidar oldu, Kırkınca hoca da Özal'ın yanında safını belirledi.
Kırkıncı bu gün AKP'nin müdafii.
Neredeeeen, nereye....