BAYRAM
 
Bir “Kurban Bayramı’na” daha girmek üzereyiz. Milletimize, devletimize hayırlı olmasını dileriz.
Öyle çok da eski olmayan zamanlarda, bayram günleri önce aile büyükleri ziyaret edilirdi. Eller öpülür, bayram şekerleri verilir, harçlıklar alınırdı.
Sonra yakın dostlar ve komşular ziyaret edilirdi. Hele bir de bayramlardan Kurban Bayramı ise, beraber sofraya oturulur, kesilen kurbanlıklardan kalan et yemekleri birlikte yenirdi.
Daha uzakta bulunanlara günler öncesinden resimli-resimsiz “Bayram kartları” gönderilirdi. Bunlar zarfa konmaz, arkasına pul yapıştırmak suretiyle açık olarak yollanırdı. Kartın ön tarafında; bayram şekeri veya bir kurbanlık veya insanın içine neşe veren çiçek, böcek, çocuk resimleri olurdu. Arka tarafında ise bir kaç cümle ile hal-hatır sorulur, eller öpülür, bayram kutlanır ve alıcısı bu kartları uzun süre saklardı.
Bayram günü ve hatta bir gün öncesinde arefe günü telefonlar edilir, karşılıklı konuşulurdu.
Yeni bayramlarda, herkes telefonunda bir mesaj yazıyor. Sonra paylaş düğmesine basıyor. Tanıdık tanımadık, en yakın akrabadan en uzak arkadaşa kadar aynı mesaj yollanıyor. Karşı tarafın telefonunda “çıt” diye bir ses geliyor, bu ses üzerine mesaj geldiğini anlayan kişi hemen kendi telefonundaki klavyeye sarılıp, kendi mesajını “tuşluyor”.
Biraz daha profesyonel olanlar, internette kendi “mail” veya “facebook” sayfalarına girerek, tek bir tuşa basmak suretiyle tanıdık tanımadık herkese bir bayram mesajı yolluyorlar.
Ne insanlar birbirinin yüzünü görüyor, ne de sesini duyuyor.
Gündüz veya akşam ziyaretlerinde, insanlar karşılıklı oturuyorlar ama ellerinde telefon.
Gelen telefonlara uzun süre cevap veriyorlar. Hatta bazan öyle oluyor ki, bir kaç kişi aynı anda telefonla konuştuğu için hiç kimse ne konuşulduğunu anlamadığı gibi, birbiri ile de konuşamıyor.
Telefon konuşması olmazsa, gene elde telefon; herkesin kafası önünde, gözleri telefonun içinde, parmakları ile tuşlara “tık, tık, tık” diye basmak suretiyle bir şeyler arıyorlar, bir şeylere bakıyorlar. Arada bir kendi kendilerine tebessüm edip konuşuyorlar, aradıkları sayfadan bir konuşma veya bir şarkı-türkü sesi etrafı sarıyor, hemen kapatıp, tuşlamaya devam ediyorlar.
Sonra kapıda eller sıkılıyor, ayrılırken bile konuşma ve mesajlaşmalar devam edebiliyor.
Dışarı çıkıldığı zaman bir an durdurup sorsanız : “- Kimi ziyaret ettiniz, ne konuştunuz.?”
Cevap yok.
Biz de konumuza uygun şekilde bayram yazımızı bir gülmece ile sonlandıralım:
“Çocuklar, torunlar; anne babalarına bayram ziyaretine gidiyorlar. Daha içeri girerken ellerinde telefon ancak bu sırada elektrik ve internet bağlantısı kesilmiş. Yarım saat sonra tekrar bağlantı sağlanınca çocuklardan biri hemen telefona sarılıp arkadaşına bir mesaj atıyor :      
-Bizimkilerle biraz konuştuk, bayağı iyi adamlarmış.”
Ben de tuşlara basmak suretiyle “Bayramınızı kutluyorum. Atatürkçü, aydınlık günlerde buluşmak üzere, devletimize, milletimize, her birimize iyilikler getirmesini diliyorum.”
 
Av.A.Erdem AKYÜZ