Olaylara dürbünün tersiyle bakanlar, gerçeği tam anlamıyla göremezler.

                Dürbün, baktığınız cisim ya da olay neyse, onu yakınınıza getirip daha net görmenizi sağlayan alettir.

                Tersinden bakarsanız; olayı ya da cismi uzaklaştırır, görüntüyü flulaştırır, net olarak görme imkânınızı ortadan kaldırır.

                Bu günlerde bazı mahfillerde tam olarak böyle bakışlar var. Şaşı bakışlar.

                Türkiye Barolar Birliği Başkanı, Başbakanın “ne hak yere pek çok insan günahsız şekilde yatıyor” diye açıkladığı mazlumların yeniden yargılanmaları adına inisiyatif alıp bir şeyler yapmaya çalışıyor, bazı kalemşorlar ve muhalefet tersten bakma alışkanlığı ile bu güzel girişimi akamete uğratmak için ellerinden geleni geri bırakmıyorlar.

                Kimileri kıskançlıkla, kimileri meseleyi tam olarak anlamayarak…

                CHP’nin içindekileri anlayabiliyoruz. Prof. Feyzioğlu, kamuoyunda yıldızı parlayan bir isim. Gün gelir, CHP’nin başına geçerse oradaki saltanatlarının bozulacağından endişe edenlerin karşı çıkması bir bakıma anlaşılabilir de, kendi milletvekili içeride olan diğer muhalefet partisi liderinin nesine itiraz ettiği pek anlaşılamayan bu girişimi sabote etmeye çalışması tuhaflıktan öte bir tuhaflıktır.

                Girişimin sahibi, yapılacak düzenlemenin 2012 Temmuzu itibariyle olacağını üstüne basa basa açıklamasına rağmen, “sen caniyi affettirmek için uğraşıyorsun” ithamının dillendirilmesi, her meseleyi böyle anlıyorlarsa “yazık ki ne yazık!” cümlesiyle izah edilebilecek bir durumdur.

                Su, yatağına girmişse onu tersine akıtmak mümkün değildir. Muhalefetin ve yardakçı kalemşorların anlamadığı budur. Prof. Feyzioğlu çıktığı yolda başarılı bir yürüyüşle hedefine doğru ilerlemektedir. Bu, ister parti liderliği, ister Cumhurbaşkanlığı olsun. Halk, bu genç hukukçuyu tutmuştur, onu yalnız bırakmayacaktır. Umarız, çalışması hedefine ulaşır; içerideki masum insanlara yeniden yargılama yolu açılarak toplum vicdanındaki kanama durdurulmuş olur.

                Gelelim öteki bakışlara:

                Savcı Öz Ergenekon davasında altına zırhlı araba çekilecek kadar önemli bir figür,

                Bir başka davada işi mahduml ara ve bakanlara kadar uzatınca ipi çekilecek savcı. Nitekim öyle oldu. İstanbul Başsavcı vekilliğinden alınıp Bakırköy’e ışınlandı.

                Gerçi o da boş durmayacağını açıklayıp, Başbakan hakkında suç duyurusunda bulunacağını bildirdi ya, sonrası ne olur, onu da bekleyip göreceğiz.

                Başbakan, bütün bu olumsuzluklara “iyi niyet”ini sonuna kadar muhafaza etmeyi tercih eder pozisyonda, haklarında rüşvet ve yolsuzluk iddiasında bulunan kimseleri “ak”lamaya devam ediyor.

                Mesela, Zahrap denen İranlıyı “hayırsever bir iş adamı” diye savundu. Nasıl bir hayırsever olduğu ise dağıttığı iddia edilen rüşvetlerin çapıyla ortada.

                Gazetelere yansımış bir başka hayırseverliği daha var ki “ikinci gavas vakası” olarak ti’ye alınıyor.

                Bazılarına eskort servisi yapmış, servisin nasıl yapılacağına kadar da detaylar vermiş. “Siz oturacaksınız, onlar seçecek” diyerek…

                Hayırseverliğin bu kadarına pes!

                Sadece o mu? Evinde istiflenmiş dolarlar çıkan banka müdürü de “dürüst” bir insanmış. Üstelik imam hatipliymiş. Bu paralar da imam hatip yapımı için istiflenmiş!

                Durup duruken bir de TIR meselesi çıktı başımıza. TIR’ın aranmamasını Başbakan istemiş! Durum gerçekten bu ise Lahey Adalet Divanı’na kadar gidebilecek vahim bir iddia. Bu yönde yorumlar bile yapılıyor.

                Dürbünün biri de Suriye’ye odaklanmıştı. Oradan Davutoğlu bakıyor, gördüğünü Başbakana anlatıyordu. Belli ki ona da tersinden bakmışlar. İki hafta ömür biçtikleri Esat iki yılını doldurdu, kendi gidişleri hızlanıyor. Üstelik,sınırımızda bir de El-Kaide devleti kurulmuşken…

                Tersten bakmanın bir ceremesi de bu olmalı.