Sızıntı, bir derginin adıydı.

            Fetullah Gülen Cemaati tarafından çıkarılan.

            Adı Sızıntı olunca, biz gönüllere sızmayı anlamıştık.

            Sızıntının amacı, meğer devletin hücrelerine sızmakmış.

            Bunu, iddianamelerden öğreniyoruz.

            Askerlerin yakasından düşüldü, şimdi savcılar, polisler, cemaat adamları tutuklanıyor.

            28 Şubat dönemiydi.

            Televizyon ekranlarından bizzat hocanın kendi sesinden dinlemiştim.

            Herhalde istihbarat örgütleri tarafından gizli çekim yapılmış.

            Hoca, bağlılarına “devletin hücrelerine kadar sızın” talimatı veriyordu kendi sesinden.

            O zamandan beri sızıntının devlete sızmak olduğuna inananlardanım.

            Hiçbir cemaate ve tarikata yakın olmadığım gibi, Fetullah Gülen hareketine de sempati  duymadım.

            Benim, bu muazzez dine bağlılığım, Kur’an ve sahih Sünnet bağlamındadır.

            İmanımı ve inancımı yüce dinimin kitabından alırım.

            Kur’an dinlemeyi, hele güzel bir hafızın ağzından dinlemeyi çok severim.

            Okumam zayıf olduğu için Arapçasından tekrarım yoktur.

            Ama, mealinden birkaç tekrar yaptığımı söyleyebilirim.

            MP3’üme Prof. Suat Yıldırım’ın mealini yükledim. Kadife sesli bir okunuşu var.

            Yolculuklarda, şurada burada, boş bulunduğum zamanlarda kulaklıklarımı takar, Suat Yıldırım’ın mealini dinlerim.

            Son tutuklamalar arasında O’nun da adı var.

            FETÖ örgütüne yardım ve yataklıktan tutuklanmış galiba.

            Açılımı, Fetullah Terör Örgütü.

            Hükümet, bu örgütün devlete sızma çabasını ne hikmetse 17/24 aralığında fark etmiş oldu.

            Eskiden, hükümet erkânının önde gelenleri “Okyanus ötesindeki vaiz”e methiyeler dizer, “hasretinden kavrulduk, yeter artık dön geri” şarkılarını söylerlerdi.

            17/24’de ne hikmetse sihir bozuldu.

            “Hasretinden prangalar eskitilen” adam kırmızı bültenlerle aranılır oldu.

            Hükümet, bir yönüyle haklı.

            Eğer, bir dini cemaat devletin hücrelerine kadar sızmışsa (iddia budur) o hücrelerden dibine kadar kazınmalıdır.

            Buraya kadar tamam.

            Ama bu cemaatin mensuplarını hiç silahlı olarak görmedik.

            Bu nasıl terör örgütü ki, silahı, cephanesi yok.

            Eğer bu tanımlama ile, daha önce işlenmiş bazı cinayetlerin failleri bu örgüt arasından bulunup çıkarılacaksa, o zaman terör örgütü tanımlaması yapılabilir.

            Adli mekanizmaların elinde ne kadar somut delil var, bilmiyoruz.

            Ben, en çok mp3’ümdeki Suat Yıldırım’ı merak ediyorum.

            Kur’an mealini yazan bir ilahiyatçıdan terörist nasıl olur, onu çözmeye çalışıyorum.