DOST

Varlığını her yerde hissettiğin kişidir dost.
Senin dertlerini kendi dertleri gibi hisseden, elin ayağın olabilen, kendinden koparıp atamadığın kişidir dost.
Sen sevindiğinde senden daha çok sevinip mutlu olabilendir dost.
Beraber ağlayıp beraber gülebildiğindir dost.
Dost dediğin, gülü dikeniyle avucunun içine alabilendir.
Sen ona gülmeyi öğretirsen, sana kahkaha atmayı öğretendir dost.
Sen ona okumayı öğretirsen, sana yazmayı öğretendir dost.
Sen ona emeklemeyi öğretirsen, sana yürümeyi öğretendir dost.
Ona öğrettiklerinin daha fazlasını sana öğretendir dost.

Dost dediğin, matematiksel olmalı; sevgiyi çarpmalı, geçmişi çıkarmalı, üzüntüyü bölmeli, yarını toplamalı.
*
Deniz kenarında çok değişik taşlara rastlarsınız. Onlarla oynamayı ve incelemeyi çok severim. Bazen güzel gördüklerimi alır eve kadar taşırım. Bazen de arabanın vitesinin yanındaki kutuya atarım, orada aylarca kaldığını bilirim. İşte dost, deniz kenarındaki ilginizi çeken taşların tümüne benzer. Bazen taşları tek tek toplar, sonra da denize tek tek atarsın, ama bazılarını denize atmaya kıyamazsın. Arabanın vitesinin yanındaki kutuya koyar saklarsın. İşte gerçek dostlar denize atmaya kıyamadıklarınızdır.
DOSTLUK
Dostluk, iki dost arasında, kopması mümkün olmayan bir bağın oluşmasıdır.
Dostluk, içinde çok fazla sevgi bulunduran bir değerimizdir.
Dostluk, paylaşmak demektir. Acılarını, üzüntülerini, mutluluğunu, sevdiklerini, düşüncelerini, paranı, eşyanı, hiç düşünmeden vermek demektir.
Dostluk, fedakarlık demektir.
Dostluk, açık sözlülüktür.
Dostluk, güvenmektir.
Dostluk, olduğu gibi kabul etmek demektir.
Dostluk yıllarca edinilen arkadaşlıklardan sonra oluşur.
Dostluk çukurda biriken yağmur suyu değil ki güneş vurunca yok olsun. Gerçek dostluk, su gibi buharlaşsa da, rahmet olarak, yağmur misali geri döner.
*
Nasrettin Hoca bir Cuma günü camide cemaate namaz kıldırmak üzere ezan okunsun diye bekliyormuş. Bir adam gelmiş. "Hocam”, "Eşeğimi yitirdim..." demiş. Hoca da adama; "Şu namazı kıldıralım, senin eşeğin çaresine bakarız" demiş. Hoca namazı kıldırmış, vaazını vermiş ve cemaate dönmüş: "İçinizde hiçbir dostuyla bir bardak çay içip saatlerce konuşmamış, dostuyla sekiz saatlik yürüyüşe çıkıp hiç konuşmadığı halde sıkılmadan yürüyüşünü tamamlamamış ve komşunun kızına kem gözle baktı diye dost bildiği arkadaşını arkadaşlıktan silmiş biri var mı?" diye sormuş. Arka sıralarda saf tutmuş, sümsük tipli biri parmağını kaldırıp, "Ben varım Hocam." demiş. Hoca eşeğini yitiren adama dönmüş, "Al bu adamı git, bundan büyük eşek olur mu? Yitirdiğin eşeğin yerine kullanırsın" demiş. Dostun yoksa... Eşekten farkın ne?
*
Olumsuz düşünür Sokrates'e öğrencileri sorar: Dostluk nedir? Sokrates de onlara şu yanıtı verir; "Çocukluğumdan beri arzuladığım bir şey vardır. Kimi insan atları olsun ister... Kimi insan köpekleri… Kimisi altını, kimisi de şanı, şerefi; bense bir dostum olsun isterim..." 
*
AFFETMEK

Sözlükte affetmek, bağışlamak, hoşgörü ile karşılamak, mazur görmek şeklinde tanımlamaktadır.
Ahlâk ve hukuk terimi olarak ise genellikle, ‘kötülük ve haksızlık yapanı, suç veya günah işleyeni bağışlama, cezalandırmaktan vazgeçme’ anlamlarında kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın affediciliği ve bağışlaması çeşitli vesilelerle ifade edilerek affın ilahi bir sıfat ve yüksek bir ahlaki üstünlük olduğu kesin olarak ortaya konmuştur.
*

Bir lise öğretmeni öğrencilerine, bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz diye sorar. Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının teklifini kabul ederler.
Öğretmen, o zaman bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin der. Öğrenciler bunu da kabul ederler. 
Öğretmen;  yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz! Ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine öğretmen:
- Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun der. 
Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
-Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde hep yanınızda olacaklar. 
*

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: 

-Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor. Sonra patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk. 
*

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: 

-Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir iyilik yapma olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
*
Suçlu olmayan, eğer suçluysak affedilen, yetkimiz dahilinde suçluları af edenlerden olmanız dileğiyle… Hoş kalın. İsmet Kadıoğlu. Mayıs 2015 Antalya.