Türk Ulusuna ve ülkesine ihanet edenler, bu ihanetin bedelini 
ödeyeceklerini ve hizmet ettikleri kişiler tarafından dahi çöplüğe atılacaklarını 
bilmelidirler.
Aynı ihanetin bu günkü aktörleri de, geçmişteki benzerlerinin neler 
yaşadığını bilmelidirler ki, gelecekte başlarına nelerin geleceğini bilsinler.
Bu nedenle; diğer benzerleri gibi bu “üç ihanet öyküsünü” de sık sık 
tekrarlamakta yarar vardır ki ibret alsınlar.
İşte “İbretlik Üç İhanet Öyküsü”. 
 Kurtuluş Savaşı sırasında bir “Ali Kemal” hikayesidir gider. Halk arasında 
“Artin Kemal” adıyla tanınan Ali Kemal, Milli Mücadele aleyhine ve işgal 
güçlerini destekleyen yazılarıyla tanınmış, ihanetin sembolü haline gelmiş bir 
gazetecidir. “Peyam-i Sabah” adıyla çıkardığı gazetesinde, 25.Nisan.1920 
tarihinde Atatürk için “İdam, idam, idam. Mustafa Kemal cezasını bulacak” , 
Kurtuluş Savaşını yapan Türk Milleti için “Bu mahluklar kadar başları 
ezilecek yılanlar tasavvur edilemez. Düşmanlar onlardan bin kerre iyidir” 
diye yazmıştır. 
 Yakalandıktan sonra sorgusunda “Ben Türk Milletinde bu kadar 
büyük yaşama gayreti ve mücadele ruhu olduğunu bilmiyordum. Bu 
bilgisizliğimden dolayı da mazur görülmeliyim çünkü hayatımın büyük 
bölümü yurt dışında geçmiştir.” demiştir. 
Sorgudan çıkarılırken kendisini tanıyan halk tarafından bir anda linç 
edilmiş, yanında bulunan ve onu korumak isteyen görevliler dahi yaralanmıştır. 
 Ali Kemal'in İzmit'te linç edilmesinden sonra, İstanbul'da ne kadar 
işbirlikçi mütareke basın mensubu varsa Amerikan elçiliklerine ve limanda 
bekleyen İngiliz gemilerine sığınmışlardır. Ne gariptir ki; oğlu Sn. Zeki 
Kuneralp, Madrid Büyükelçiği görevinde iken, karısı da ermeniler tarafından 
öldürülmüştür. 
Gelelim “ibretlik ikinci olayımıza” :
Dini bir sıfat taşıyan “Sait Molla” 30.Ekim.1918 tarihinde Mondros 
Mütarekesinin imzalanmasından sonra, Protestan misyoneri papaz Frew
ile birlikte “İngiliz Muhibleri -Sevenleri- Cemiyetini” kurmuştur. İngiliz 
Muhibleri Derneğinin, İstanbul'un işgalinden sonraki ilk bildirisi 21.Mart.1920 
tarihinde Alemdar Gazetesinde “İngiliz dostlarımız biraz geç kaldılar, daha 
önce gelmeliydiler” olmuştur. 
Sait Molla 4.11.1919 tarihinde papaz Frew'e yazdığı mektubunda “Aziz 
üstadim Frew, Kürt Teali Cemiyetindeki yakın dostlarımızla görüştüm. 
Kürt aşiretlerinin yaşadığı bölgede büyük bir ödeneğe ihtiyaç vardır. Aksi 
halde ayaklanmayı teşvik edemeyiz” diye yazmıştır. Kurtuluş Savaşı sonrası 
Yunanistan'a kaçan Molla Sait, hizmet ettiği yunanlılar tarafından hapise atılmış, 
ihanet ve sefalet içinde ömrünü tamamlamıştır. 
“Manisa Mutasarrıf'ı (Valisi) Hüsnüyadis'in hikayesi” : 
Hüsnü Bey ve sülalesi, Türk oldukları için Girit'ten kovulmuşlar, 
Manisa'ya yerleşmişler, Hüsnü Bey vali seçildiği Manisa'da üç yıl boyunca, 
yunan işgal güçleriyle sarmaş-dolaş yaşayarak işbirlikçi olmuştur . Fahrettin 
Altay Paşa'nın süvarileri Manisa'ya yaklaşırken, yunan askerleri bir gün içinde 
Manisa'da 3500 kişiyi diri diri yakmış, 1500 kişiyi kurşunlayarak 5000 kişiyi 
öldürmüştür. Bu sırada Hüsnüyadis, yunan işgal güçleri komutanı General 
Bagorçi’ye, Manisa'yı terketmemeleri için yalvarıyordu. 
Daha sonra kaçtığı Yunanistan'da bir kilisenin terkedilmiş bir köşesine 
atılan mezarının başına “hacı kırık” bir mezartaşı dikilerek üzerine “Palio 
Turko- Serseri Türk” yazılarak tarihin çöplüğüne atılmıştır. 
Bu hainlerin ruhlarını, ihanet beslemektedir. Ekmeğini yedikleri 
ülkeye de, adına ihanet ettikleri ülkeye de yaranamamış, kaçınılmaz ve ortak 
sonlarından kurtulamamışlardır. Bunların “şimdiki numuneleri” de aynı sondan 
kurtulamayacaklardır. 
Ey ! Artin Kemal'ler, Sait Molla'lar, Hüsnüyadis'ler, sizin sonunuz da 
bunlardan farklı olmayacak.
“İbret alın ve ayağınızı denk alın.” 
Av.A.Erdem Akyüz