Kentin geçmişini bazı görüntüler yansıtır ve sessizce çok şey anlatırlar. 
Daha önce kentin palmiyelerini yazmıştım; 15 yıl bakımsız kalmış ve 
budanmamışlardı. 30 – 40 yaşında palmiye ağaçlarını incelediğinizde, 
budanmadan bakımsız kaldığı yılları adeta işaretlenmiş gibi 
Yine bu kentte hırsı, rantı, arsızlığı, işgali, usulsüzlüğü, doğaya zarar 
vermeyi, vurdumduymazlığı, göz yummayı bir arada görmek 
isterseniz sahildeki çay bahçelerine bakmanız yeterlidir. 
48 metrekare olması gereken çay bahçeleri zamanla 30 kata kadar 
artarak dört yana yayılmıştır. Çevresindeki yetişmiş ağaçlar bina içine 
alınarak hapsedilmiş, yeşil alanlar üzerine beton dökülerek yok 
Şimdiye kadar buna müdahale eden, engellemeye çalışan ne 
yetkililerden, ne kent dinamiklerinden, ne de halktan birileri 
Yıllarca bu sürüp gitmiş, çay bahçeleri büyüdükçe büyümüş, halkın 
ortak malı olarak kullanacağı alanlar giderek daraltılmış…
Sürüp gelen çeşitli usulsüzlüklerle uğraşmaktan henüz tam olarak asıl 
işleri ile ilgilenemeyen Büyükşehir Belediyesi, ancak bir yıl sonra çay 
bahçelerindeki bu skandal sorunla uğraşmaya zaman bulabildi. 
Büyükşehir Belediyesi çay bahçelerini bir düzene sokmaya,  yeni bir 
planla eski ölçülerine uygun halde yeniden kurmaya ve kentte 
yaşayan insanlara ait olan yerin tekrar onların hizmetine sunulmasına  
Şimdi zaten usulsüz yapıldığı hukuk tarafından saptanmış, dört yana 
yayılarak kamu arazisini haksız kullanıma açmış çay bahçeleri 
Bu noktada, Almanların Berlin’de savaşta tahrip edilmiş yıkık bir 
şekilde muhafaza ettikleri kent merkezindeki bir kiliseyi hatırlıyorum. 
Savaşın kötülüklerini göstermek, o günlerin karanlık anılarını yeni 
kuşaklar hep hatırlasın diye bu harap kiliseyi muhafaza etmişler. 
Savaşta tahrip edilmiş Kilisenin yanına da, yeni ve modern bir Kilise 
inşa etmişler. 
Bence çay bahçelerinden birisi, bu rezillik yıllar boyunca hatırlansın ve 
bir daha tekrarlanmasın diye, yani insanlara sosyal bir mesaj vermek 
için ya Berlin’deki gibi bir müzeye benzer şekilde muhafaza 
edilmelidir; ya da resimleri çekilerek parkın bir köşesinde bir ibret 
abidesi olarak teşhir edilmelidir. 
Yukarıda istemeyerek ve üzülerek sıraladığım olumsuzlukları 
simgeleyebilir ve bir daha böylesi bir hukuksuzluğa kimsenin cesaret 
etmemesini sağlayabilir.
Çünkü bu, çay bahçelerinin ikinci yıkılışıdır.  Daha önce de tüm sahil 
adeta gecekondu şeklinde çay bahçeleri ve restoranlarla işgal 
edilmişken, dönemin valisi bir cesaret örneği göstererek bu 
gecekondu işletmelerin yıkılmasını sağladı. O zaman kentte güçlülerin 
kullandığı Tenis Kulübünün ve daha çok Belediye yöneticilerinin 
kullandığı Yosun Tesislerinin yıkılması sağlanamasa da, halka ait sahil 
büyük ölçüde temizlenmiş oldu.
Umarım bu son yıkım olur ve artık kurallara uyularak yapılacak 
işletmeler de çevrelerine yayılmadan hizmet verirler. 
Çay bahçeleri yıkılıp işgal edilen alanlar kurtarılınca, park mekânı 
oldukça büyüyecektir. Burada zaten planlanmış olan bisiklet yolu 
yapıldıktan sonra kalan alanlarda voleybol, basketbol, hentbol 
sahaları yapılabilir.
Aletli spor bölümleri arttırılabilir. Bu bölümlerin bazılarının üzeri 
kapatılarak yağmurlu havalarda da spor aletlerinin kullanılması 
Çay bahçeleri yıkıldıktan sonra da belki yine alışıldığı üzere çay 
bahçesi sahipleri son günlerin modası bir “Çadır Çay Bahçesi” 
kuracaklar, yıllardır hukuksuzca elde ettikleri kazançların hırsıyla 
burada bir direniş yapacaklar, siyasi parti yöneticileri de onları ziyaret 
edecek, haklarını (!) savunacaklardır. Ve kimse de onlara bugüne 
kadar süren haksızlıklar için ne yaptıklarını sormayacaktır!  vs…
Mersin’de 15 yıldır süren bu tür yanlışlara artık bir dur deme 
zamanının gelmiş olmasını ve gereğini cesur bir kararlılıkla  yerine 
getirecek  bir iradenin ortaya çıkmış olmasını, Mersin adına sevinçle 
karşılıyorum.
Önemli olan bu kararlılığın yasal çerçevede ve kimseye ayrıcalık 
tanımadan sürdürülmesidir. Kent yararına yapılan bu işlemlerin bütün 
açıklığıyla ve yasal dayanaklarıyla kamuoyuna izah edilmesi ihmal 
edilmemelidir. Çünkü gördük ki, yasa dışı haksız kazancı engelleyen, 
böylece kamu hakkını savunan bazı işlemler için, direniş adı altında 
kamuoyu desteği aranıyor; konu politik düzeyde istismar ediliyor. 
Yargıdan sonuç alamayan sokağa fırlayıp kenti huzursuz ediyor; 
yetersiz taşra politikacısı da buradan fayda kovalıyor.
Kimseye elbette haksızlık yapılmamalıdır; ama haksızlık yapılmadığı, 
tam tersine Mersin’de yaşayan herkesin hukukunu ilgilendiren bir 
meselede hukuka uygun bir görevin yerine getirildiği de açık, net, 
ayrıntılı bir şekilde anlatılmalıdır.
Çay bahçeleri konusu bu açıdan hakkı, hukuku koruyan bir çerçevede 
çözümlenmeli ve kamu yararı açısından gereği neyse yapılmalıdır.
HARUN ARSLAN