MİSAFİR
Bir yere veya birinin evine ziyaret etmek veya kısa bir süre kalmak için gelen kimse. Konuk.
Misafirlik, üç günden fazla olmayıp, saatlik gibi de olmayan süreler içindir. Akrabana, arkadaşına, dostuna bir öğleden sonra veya bir akşam sohbet edip paylaşmak için misafir olunur. Uzak mesafelerde bir iki gün yatılı kalınarak da misafir olunur.

İki türlü misafirliğe gidilebilir. Haber verilip gidilecek kişinin o saatte uygun olup olmadığı sorulur. Uygun ise gidilir. İllaki misafir olunacaksa onun uygun olacağı saatte gidilir. Bu örf adet ve geleneklerimize göre misafir olma ve kabul etme şeklidir. İkinci misafir olma şekli de, hiç haber vermeden, istediğin saatte, karşıdaki kişinin/ailenin müsait olup olmadığını sormadan gelip kapıyı çalıp misafir kabul eder misiniz demek. Buna “çat kapı” misafir olmak deniyor.

Bizim adetlerimize göre, misafir olmanın aslı; gidilecek olan kişi/aile önce telefonla aranır, müsait olup olmadığı öğrenilir. “çat kapı” misafirlik biraz sıkıntılı. Doğrusu haber vermek. “Çat kapı” misafirliğinde ev sahibini zora sokacak pek çok durum olabilir.

Bakın bir vatandaş şöyle diyor: “Ben anneme bile giderken, önce ararım. “Çat kapı” gitmem. Belki müsait değil, belki evde değil. Bu yüzden bana da “çat kapı” gelinsin istemem. Eşimin ailesi tam tersi kalk gidelimci tipten, arama adetleri yok. Sanki herkes 7/24 hazır kıta evde onları bekliyor. Ben ailemden böyle görmediğimden çok garipsemiştim.” Diyor.

HABERSİZ MİSAFİRLER
“3 misafir habersiz gelir: Rızık, kader ve ölüm.”
Rızık: Yiyecek şey, faydanılan şey, azık anlamlarına gelmektedir. Yüce Allah’ın, canlılara yemek içmek ve yararlanmak için verdiği herşey demektir.
İnsanlar rızklarını temin etmek için çalışarak çaba sarf ederler.
Rızkı yaratan ve veren ancak Allah’dır. Onun için habersiz gelir. Rızık Allah’tandır. Sadece insanlar rızkı kazanmak için tercihlerde bulunur. Allah da insanın tercihine ve çabasına göre rızkını verir. Rızkımız helal olmalıdır.

Kader, bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde yazıldığına inanılan olağanüstü güç, takdir. Yazgı. İnancımıza göre yaşayacaklarımızın önceden Allah tarafından belirlenildiği ve alnımıza yazılmış olduğu inancı vardır. Başımıza geleceklerin büyük bir kısmının kendi elimizde olmadığı inancına dayanır. Alınyazımız bizim haberimiz olmadan bize misafir olur. İşte habersiz gelen misfirlerden biridir kader. Kaderimiz güzel olmalı.

İnsanın ruhu bedenine bağlıdır. Ruhun bedenden ayrılması, bedene olan bağlılığının sona ermesi ölümdür. Ölüm, kişinin beklemediği, bilemediği bir anda habersiz, Allah tarafından ölüm meleğinin görevlendirilmesiyle olur. Melek, kişiye önceden telefonla müsait iseniz size misafir geleceğiz diye haber vermez. Ölümümüz de imanlı olmalı..

SÜHEYL ÜNVER

Hekim, sanat ve tıp tarihçisi; şair ve yazar, hat, tezhip ve minyatür sanatçısı. 1889’da İstanbul’da doğmuş, 1986’da da İstanbul’da ölmüştür.
Prof. Süheyl Ünver, Türk geleneksel sanatının her dalının önce tarihi üzerine araştırmalar yaparak bu alanlarda eserler vermiştir. Sanat, bilim ve tıp tarihi konularında iki binden fazla yayınlanmış eseri vardır. Arapça, Farsça, Fransızca biliyor; ney çaldığını, ebru, tezhip, minyatür ve hat sanatıyla uğraştığını; Türk kültürünün bütün yönleriyle ilgilendiğini görüyoruz. O, zarif ve kibar bir İstanbul efendisiydi. O çok çalıştı ve hiç durmadan çalıştı. Bütün ömrünü çalışarak geçirmesi, devraldığı kültür mirasına eklediklerini gelecek nesillere bırakmak amacına yönelikti.
Uzun bir ömür süren ve hayatının her anını çalışarak geçiren Süheyl Ünver’e, ileri bir yaşta iken bazı dostları şakalaşarak sormuşlar:
-Azrail sizi unut mu yoksa?
Süheyl Ünver’in cevabı şöyle olmuş;
-Hayır, Azrail’le yakında görüştük. Bana dedi ki: “Boş bulursam götürürüm.”

“VE KAPI ÇALMAZ”
Kapı çalar:
Sabahın erken saatlerinde niçin çaldı dersiniz… Ve açarsınız. Sütçüdür. Sütçünün kabından sizin kabınıza dökülen bembeyaz sütü görünce sabahın güzelliğini görürsünüz. Gözünüzde sütün de bulunduğu sabah kahvaltısı canlanır.  İçinizden  bu kahvaltı bahçede yapılırsa daha güzel olur diye hayel edersiniz.Ve bugün kahvaltıyı bahçede yapalım diye düşünürsünüz..
Kapı çalar…
Gelen kargodur. Adamın kucağında bir paket. Uzattığı kağıda bir imza atarsınız. Daha önceden torununuzun çok istediği oyuncağı sürpriz yapmak üzere, torunuzdan habersiz, internet üzerinden satın aldığınız oyuncak gelmiştir. Ve torununuzu mutlu edeceğinizin sevincini yaşarsınz. Paketi açmaz okuldan gelecek torununuzun açmasını ve onun sevincini görmenin özlemiyle okul çıkışına kadar, torununuzun oyuncağı açtığında mutlu olcağını göreceğinizin sevincini yaşarsınız.
Kapı çalar:
Kapıyı açmadan dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa uzun oturusunuz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun küçük oğlu. Kendisi ulaşamadığı için elindeki sopayla zile basmakta. “Amca akşam bir mazeretiniz yoksa/uygunsanız size misafirliğe geleceğiz” der. Kendi kendinize söylenirsiniz elbette göremem. Keratanın boyu bir metre… Bekle oğlum teyzene sorayım dersiniz. Bu küçük çocuğun kapı çalışı ve akşam komşuların gelecek olması sizi sevindirir. Zira hanım ev kirleniyor diye yalnızken çerez/fındık-fıstık yeditrmezken komşular gelince; fıstıklar kavrulacak, mısır patlatılacak, cevizler kırılacak ve bunların üstüne balkondan balkona sohbet yerine yan yana çatlayana, patlayana kadar gülerek sohbet edilecek.. Bunun sevincini yaşarsınız.
Kapı çalar:
Kapıyı açarsınız. Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Çok uzak bir ilde çalışan ya da askerdeki oğlunuz haber vermeden izinli olarak gelmiştir. . “Oğlum benim…” diye hasretle kucaklarken gözyaşlarınızı durduramazsınız. Mutluluk gözyaşlarıdır.  Çok mutlu olursunuz ama, bu mutlu olma süresi izin kadardır.

Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Olumlu duygularla yüklenirsiniz. Huzur fışkırır her yerlerinizden. Mutlu olmak için kapının çalmasını istersiniz. Her sessizlikte zilin sesini arar kulaklarınız.
“Ve kapı çalmaz..”
Ansızın en büyük müsafir ölüm meleği gelir. Adeta kapıyı kırarak içeri girer. Sorgusuz sualsiz alıp gider sizi. Şaşırırsınız. “Niye haber vermedin” diye içinizden geçirirken; “doğduğundan beri zile basmaktayım” der. O an bir şeyler söylemek istersiniz. Ama ölüm meleğine karşı diliniz dönmez. Ölüm meleği daimi evinize sessiz sedasız, habersiz, kapıyı çalmadan gelip sizi götürüvermiştir..
Hoş kalın. Ekim 2018, Anamur. İsmet Kadıoğlu.