Bayram; milli, dini, önemi olan, örf ve adetlere, kanunlara uygun olarak kutlanan günlerdir.

Dini bayramlarımız ay takvimine göre kutlanır. Onun için her sene 10 gün önce gelir bayram günleri. Böylece insan ömrü her mevsim bayram yaşar. Mevsimine göre de bayram kutlamaları ayrı bir güzelliktir.

Bayram sevinç, neşe demektir ve bunları paylaşmaktır. Olumlu duyguların arttığı, sevgi ve saygı hislerinin yakınlar arasında canlandığı güzel günlerdendir. Yardımlaşma ve kaynaşma en üst seviyededir. Bu dünyadan ayrılmış kabirlerinde bir Fatiha bekleyenlere de elimiz gönlümüz uzanmalıdır. Onun için bayramda mezarlar ziyaret edilir, ölmüşlerimizin ruhlarına Kuran, Fatiha  ve dualar okuyup sevindirilir.

Bayramda diğer günlere göre, farklı giyinmeye çalışılır. Çocuklar bayramlıklarını giyerler, Gençler yaşlıları ziyaret eder. Büyüklerin elleri öpülür. El öpen çocuklara büyükleri harçlık verir. Dargınlar barışır, ziyaretlerle dostluklar pekişir. Fakirlere yardımlar yapılır, çocuklar sevindirilir, hediyeler verilir.

İçinde bulunduğumuz 2016 yılında da Kurban Bayramı’na kavuştuğumuz şu günlerde ne mutlu bizlere. Bu sene ailecek bayramımızı Ankara’da geçiriyoruz. Beraber olmadıklarımıza; yaşlı, genç, çoluk çocuk herkese daha nice bayramlar görmesi dileğiyle, iyi bayramlar dostluklar, kardeşlikler dilerim. 
 
Mazi; geçmiş, hatıra demektir. Hatıralarımızın hatırlanması güzel olandır. Hatırlamalar, “ah” çekerek olmamalıdır.
 
Ati; gelecek olan demektir. Geçmişimiz geleceğimizle ilgilendirilmelidir. Geçmiş bayramları hatırlıyorum ve bu günün bayramları bir başka diyorum. 

Nerde kaldı o eski bayramlar gibi cümleler kullanmıyorum. Ancak geçmişte yaşadıklarımız, bizim için önemli ve geleceğimizin teminatıdır. Eskiler bizim yaşam şeklimizdir. Bizler onlarla sevinir ya da hüzünleniriz ve onlarla yaşar varlığımızı devam ettiririz.

Bayramlarla ilgili yazılan yazılarda, şu şekilde başlıklar görürüz veya konuştuğunuz 50 yaş üstü kişilerin ağzında şu ifadelere rastlarız:
 ”Ah nerde o eski bayramlar.” 
“Ah nerde kaldı eski bayramlar.” 
“Ah o eski bayramlar gitti.” 
“Ah! Eski bayramlar mı?” 
“Nerde o eski bayramlar.”  
Bu söylemlere ben katılmıyorum. Kim yazı yazmışsa, kendinden ve de yaşadığı yerdeki bayramdan bahsettiğini görüyorsunuz.
 
“Gün geçtikçe eski bayramlar özleniyor.” Ben bu sözü kullanmayacağım. Ancak hatıralar vardır, o hatıralara bağlı olarak hayaller oluşturulabilir. Onun içinde eskileri yazıp hatırlamalıyız.

Yıllarca yaşadığımız köyümüzden uzak kaldık ama bir yıllık okul süresince bayram günlerini ve tatilini iple çeker ve tatil olur olmaz köyümüzün yolunu tutardık. Tabi köye gidebilmek için paran varsa özel jip tutarsın ama evine kilometrelerce uzakta bir yerlerde kalır, yolun kalan kısmını yürüyerek giderdik. Özel gidemezsen; haftanın belirlenmiş bir günü kamyonla (dolmuş yerine)  ya da diğer günler ormandan ağaç çeken kamyonlarla gidilip gelinirdi. 
Arefe günü ikindi vakti rahmetli anacığım ve mahallenin kadınları pişi yapar her eve dağıtılırdı. Sonrada hep birlikte çoluk çocuk dahil olmak üzere “mezar üstüne” gidilirdi. Orada herkes toplanır getirilen murt dalları mezarlara dikilirdi. Herkes kendi yakınının mezarının başında duasını yapar, sonra da mezarlıkta bulunan büyükçe taşın üzerinde, getirilen yiyeceklerin tümü harmanlanıp hep birlikte yenirdi. Özellikle pişilerin pekmezle yenmesi özel bir durum olmalıydı. Duası okunur herkes evine giderdi.

Birinci bayram, erkekler sabah namazdan önce kalkar diğer mahallelerden, Maşat’a veya Sazak’a namaza giderdik. Bizim mahallede cami yoktu.
  
Camiden çıktıktan sonra o mahalledeki bütün evlere, bayramlaşmaya gidilirdi. Benim çocukluğumda özel yapılmış mangallar yoktu. Yani bizlerde bulunmazdı. Ancak ocaklıkta (şimdiki adıyla şömine) meşe odunu tutuşturulur ve elde edilen kömürün üstüne direk et parçaları atılır mangal yapılırdı. Ya da ekmek yapılan saç üzerine atılarak mangalda pişmiş gibi olurdu. Özellikle darı unundan, saç üzerinde günlük ekmek yapıldığı için, her evde büyüklü küçüklü saç bulunurdu. Cami yakınındaki ev sahipleri, cami bayramlaşmasından çabucak ayrılır, kurbanını keser ve camiden ayrılıp bayramlaşmaya gelenlere saçta mangal etini pişirir ikram ederdi.
 
Cami dönüşü bizim evin üst kısmında, Kayaağıl dediğimiz düzlük arazide gençler uzun atlama yarışması, güreş gibi yarışlar yapar veya başka etkinliklerde de bulunurlardı. Yanlış hatırlamıyorsam babamın muhtar olduğu dönemlerde de bizim evde camiden gelene kadar kuru fasulye pilav türünden (erkekler henüz eve gelemedikleri için kurban kesilmemiş olurdu) yemekler hazırlanır gelenlere yemek konurdu.     

Şimdi ...? Artık bu birliktelik başka türlü sağlanmakta. Daha iyi daha kötü bilemem ama başka şekilde olmakta. Şekli değişti. Şartlar değişti. İnsanların yerleşim yerleri değişti. Gelecek kaygısı farklı. Onun için bayram günlerindeki bayramlaşma şekli doğal olarak farklı olmakta. Eskiye göre daha çekirdek aile oluyorsun. Topluma mal olmuş toplu davranışlar kutlamalar değişiyor. Ama yinede örf ve adetlerimiz Allah’ımıza çok şükür devam ediyor ve devam etsin istiyoruz. Tüm insanların bir önceki yıla göre daha güzel bayramlar geçirmesi temennisiyle Kurban Bayramınızı tebrik eder, sağlık sıhhat ve mutluluklar dilerim. 

İki yıl Mersin Öğretmen Okulu’nda okuduktan sonra, okul tarafından Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne gönderildim. Beşevler’de yerleşkesi olan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun hazırlık lisesini okudum ve devamında aynı okulda yatılı olmak üzere 4 yıl da üniversiteyi bitirdim. Mazi, hatıralar demiştim. Hatıralar gelecek için hatırlanmalı. İşte Ankara’da bulunmam dolayısıyla, eski okulumun yerleşkesine hatıralarımı hatırlamak üzere uğradım. Binalar çok az değişiklikler ile duruyor. Ağaçlar büyümüş. Bahçe düzenlemesi yapan çalışanlarla sohbet ettim. Tabi zaman zaman doluktum, duygulu anlar yaşadım. Zamanının en iyi öğretmeni yetiştiren böyle bir okuldan mezun olmaktan dolayı da çok mutluyum. Mutluluk sonuç alma duygusudur. Bu okulun yerini ziyaret ettim ve mezuniyet mutluluğumu tekrar yaşadım. Ne mutlu bana. 
Herkese Ankara’dan selam olsun ve iyi bayramlar.
Hoş kalın. Eylül 2016, Ankara. İsmet Kadıoğlu.