MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI
Bu antlaşma, tarihimizde en ağır şartları taşıyan bir antlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, hukuken varlığını sürdürmüştür ama fiilen sona ermiştir. Bu antlaşma Osmanlı Devleti’nin egemenli alanını sınırlamıştır. Ve askeri sınırlamalar da getirmiştir. Ekonomik ve siyasal bağımsızlığını ortadan kaldıran birçok madde mevcuttur. Vatanımızın parçalanmasına ortam hazırlayan bir işgal belgesi konumundadır.

KUVA-YI MİLLİYE
Kuva-yi Milliye, Kurtuluş Savaşı’na katılan herkesi kapsayan bir kavramdır. “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet” ülküsü Kuva-yi Milliye ruhunun bugünkü halidir. Bunu demokrasi içinde kalkınma ile sağlayabiliriz.

MİSAK-I MİLLİ
Misak-ı Millî'nin ana hatları, 22 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi ve 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nde biçimlendi. Bu kongrelerde alınan kararlar doğrultusunda, Osmanlı Hükümeti Kasım ayında genel seçim yaptı. Seçimde, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin gösterdiği adaylar kazandı. Bu seçilen mebuslar Ankara’ya 1920 Ocak ayında gelerek Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye üyeleriyle görüşerek, Misk-ı Milli bildiri metninin son şekli oluştu. Trabzon mebusu Hüsrev Sami Bey tarafından İstanbul’a götürüldü.

Bu metni çok az değişikliklerle Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın 28 Ocak 1920 günkü gizli toplantısında kabul edildi ve 17 Şubat 1920’de Meclis-i Mebusan tarafından bütün yabancı parlamentolara ve basına bildirildi.

Misak-ı Milli altı maddelik Milli Yemin anlamına gelen bir bildiridir. Bildiri, I. Dünya Savaşı’nı sona erdirecek olan barış antlaşmasında Türkiye’nin kabul ettiği asgari barış şartlarını kapsar. Bugünkü olaylar içerisinde bizi ilgilendiren en önemli maddelerinden biri; “Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı tarihte işgal edilmemiş bölgeler kesin Türk yurdudur asla parçalanamaz” maddesidir.

Bu kararda görülen, Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefindeki sınırlarıdır. Ve TBMM’i için bu kutsal kabul edilen bir yemindir. Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondros Antlaşması’dır. Ve savaş sonrası işgal edilen yerlerin geleceğini orada yaşayan halk belirleyecekti.
Misak-ı Milli kararları ile Birinci Dünya savaşı ile işgal edilen yerler tanınmamış oluyordu. Bu kararlara en fazla İngiltere tepki göstermiştir. Çünkü toprakların en fazlasını onlar işgal etmişti. Ve kararda, İngilizlerin işgal altındaki Arap yarımadasında halk oylaması yapılması isteniyordu. Türkiye’ye sunduğu tavsiyeler de tanınmaması gerekir denmişti. Misak-ı Milli kararları da, işgal altındaki İstanbul’da alınmıştı. Bu kararlara çok kızan İngiltere, kararları alan meclisi basmışlar, kararların alınmasında etkili olan Rauf Orbay ve arkadaşlarını tutuklatıp Malta adasına sürmüşlerdir.

Daha sonra Misak-ı Milli kararları Lozan Antlaşması ile yok sayılarak Hatay, Halep (İlçesi İdlip), Musul, Erbil, Süleymaniye v Kerkük sınırlarımız dışında kalması sağlanmıştır. Fakat TBMM’de Lozan’a itiraz edenler vardır. Bunun üzerine Mustafa kemal “Haritası mevcut bir hudut yoktur” diyerek, Misk-ı Milli sınırlarını belirtmemiştir.

Ancak Mustafa Kemal bunun dışında, çeşitli beyanlarında Musul vilayetini dahil ederek Misak-ı Milli sınırlarında tanımladığını, bazı kaynaklar şöyle yazıyor: “Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya’dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Cerablus köprüsünün güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor’a iner, oradan Doğu’ya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi içine alır.”

Lozan Antlaşması sınırlarımızı belirleyen son değildir. Çünkü Atatürk bazı fırsatları kullanarak sınırlarımızı genişletme ve Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmeye  çalışmıştır. Buna örnek Hatay’ın sonradan sınırlarımız içine alınmasıdır. Özal da buna bağlı olarak Körfez savaşında Musul ve Kerkük’ü istemiştir. Ama mümkün olmamıştır.

Eğer milli sınırlar Mondros Antlaşması imzalandığında düşman devletler tarafından işgal edilmemiş Osmanlı toprakları şeklinde düşünülürse, Halep’te Misak-ı Milli içindedir. Halep’ten uzanan sınırlar Musul ve Kerkük’ün güneyinden devam eder.

Bugün için Fırat kalkanı hareketi ve İdlib’e yapılan askeri hareket, sınırlarımızı genişletmek için değil bütünlüğünün korunması içindir. Hukukumuz ve an itibarı ile sınırlarımızın korunması ve tarihin getirdiği/ söylediği haklarımıza sahip çıkma gerekliliği içindir.

Güney sınırlarımız; Türkiye- Suriye sınırımız 911 km. olup en uzun sınırımızdır. Türkiye’nin İran sınırı 454, Irak sınırı da 331 km.dir. İşte bu sınırlarımızın hemen altında kurulmak istenen terörist bir devleti Türkiye asla istememektedir. Bugünlerin Suriye ve Ortadoğu karışıklığı içerisinde, dış güçlerin özellikle İsrail’in ileriye dönük planları dahilinde, Türkiye’nin güneyinde oluşturulmak istenen terörist bir devletin kurulmasını engellemek ve sınırlarımızın korunması için; Misak-ı Milli sınırları içinde kalan İdlib’e Rusya ve İran ile yapılan anlaşma gereği Türk askeri girdi. Güvenli bölge oluşturmak ya da ateşkesi korumak maksadıyla girdik ama istenen şartlar oluşmaz ise bin yıllık ecdat topraklarından çekilmemiz söz konusu olamayacağını sanıyorum. Ordumuz yeniden İdlib’de. Esed rejiminin yok olması için uğraşı vereceğiz. Biz burayı ABD, Rusya ve Esed’in zulmünden kurtarmalıyız.  Hoş kalın. Aralık 2017, Anamur. İsmet Kadıoğlu