SAKAR ÖKÜZ GELİYOR
Birinci Dünya Savaşı, İstiklal Harbi, olabilecek ve beklenen 2. Dünya Savaşı; yeni kurulmuş devletin seferberlik dönemleri; kıtlığın, yokluğun bol olduğu ama savaşa hazırlıklı olmak zorunda olunan dönem.

Kurulan komisyonlarla; demirci, marangoz, saraç ve araba yapan imalathaneler tespit ediliyordu. Ayrıca kasatura, kılıç, mızrak ve eğer yapabilecek zanaatkarlar aranıp tespit ediliyordu. Belirlenen esnaf, imalathane ve zanaatkarlar savaş araç ve gereçleri üretim, onarım ve yapımı ile görevlendirilip, geçimlerine yetecek ücret ödenecekti.

Vatandaşların elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba dört tekerlekli at ve öküz arabalarıyla kağnı arabalarının bütün takım ve hayvanlarıyla beraber ve binek ve topçeker hayvanları, katır ve yük hayvanları, deve ve eşek sayısının yüzde yirmisi, bedeli sonra ödenmek, üzere ordu adına alınacaktı. Bunun için de vatandaştan elinde bulunan bu tür araba, at ve öküz gibi askeriyeye yarayanların sayısını ilgili yerlere bildirilmesi isteniyordu. Vatandaşa, bu beyanı ile tespit edilen mal sayı belgesi veriliyordu. Kontrol için de mihri memurları (Hasan Doğan’ın tanımlaması) gelir ve vatandaşın doğru beyanda bulunup bulunmadığını kontrol edilirdi. Eğer kontrolde yanlışlık çıkarsa cezası vardı. Onun için de listede olmayan malların mihri memuru(Mal tespiti için gelen sayım memuru) geldiğinde saklanması gerekirdi. Mehmet Bal, Kükür’ün mahallerinden Görpe’ye vergi ve hayvanların sayımı için memur geldiğinde şifre olarak “Sakar öküz geliyor” diye seslenir ve saklanması gereken mallar saklanırmış. “Sakar öküz geliyor” şifresi, yazılmayan malları kaçırmak için, köylülere kullanılıyormuş. Çobanın elinde koçana(makbuza) göre memur, malı say bakalım diyor koçandakilerden fazla çıkıyorsa ceza ya da vergilendirmeye tabi tutuyordu. Kaçırmak için şifreyle, bir mahalleden diğerine “Sakar öküz geliyor” diye sesleniliyordu. Her sene kişinin kendi bilgilerinin önceden bildirimi, arkasından da bilinmeyen bir günde, ansızın memur gelir tespit yapıyordu. Bu malların tespit işlemi, savaş halinde, %20’si vatandaştan almak için yapılırdı.

Ayrıca Hasan Doğan’ın anlattığına göre bir de yiyecekler için görevli “Ofis Memurları” geliyor köylülere. Onlar da ekinler biçilip saplar yığıldığında tahmini tespit yapılırmış. Harp zamanında buğdayının %20’sini almak için. Hasan Doğan bu tür işlemlerin kendisinin çocukluk ve gençlik dönemleri olan 1940’lı yıllara kadar devam ettiğini anlattı. 
ÇUKURPINAR MAĞARASI
Kükür; coşkuyla yardım etme, arka çıkma anlamında olduğu veya bu adın kükremekten geldiği sanılıyor. Ayrıca köylüler arasında, bir başka yerden gelmiş ve yarı yerleşik duruma geçmiş bir Yörük soy-sop adından da köye, Kükür isminin konmuş olabileceği söyleniyor.

Yarı yerleşik Yörük dedim. Çünkü köy dağlık. Ekime müsait geniş arazisi hiçbir mahallesinde yok. Arazi küçükbaş hayvan beslemeye müsait. Nisan ayı geldi mi ev halkının bir iki üyesi sahilde kalır diğerleri hayvanlarla yaylaya gider 5-6 ay yaylada kalınır. Güz mevsimi sonu tekrar sahile göçülür.

Yaklaşık 1980 metre yükseklikteki yaylalar; Sığırlık, Köklüce,  Yellice,Toros Yaylalarıdır. Kükürlülerin yaylaları, bu yaylalarla birlikte, Olucak veya Güzlek, Karagoyun (Sanırım Kara Koyun), Tavşancıl üzeri gidilerek, ilk çıkılan yayla; suyu olmadığı için oturanı bulunmayan Kaş Yaylası ve diğer yaylaları yerleşim yerlerine göre sıralı şekilde, Selavat, Yastımuğar, Çukurmuğar(Çukurpınar), Balaban, Ortayurt vs. devam eder.

Bu yaylalardan Çukurmuğar’da çok önceki yıllardan beri çevre tarafından bilinen ama incelemeye alınmamış olduğundan dolayı özellikleri bilinmeyen mağara (düden) bulunmaktadır. Kükür’ünGörpe mahallesinden, sevdiğim araştırmacı yazar abimiz Güngör Türkeli’nin müracaat ve öncülükleriyle 1989 yılından sonra Çukur Pınar’ı mağarası incelemeye alınmış ve 1420 metre derinliğe kadar inilmiştir. Bu mağara bildiğim kadarıyla Türkiye’nin birinci, Dünya’nın ikinci en derin (uzun) mağarasıdır.

Değişik yerlerdeki yayınlanmış yazılardan aldığım bilgilere göre:
MAĞARANIN ARAŞTIRMA TARİHÇESİ
(Mağara konusundaki teknik bilgilerin bazıları, basından çıkan yazılardan uyarlanarak yazılmıştır)
1988 yılında Mersin'in Anamur ilçesine bağlı Çukurpınar Yaylasında büyük bir düden olduğu, yaz aylarında Çukurpınar Yaylası'na göçen Kükür Köyü (Görpe mahallesinden) sakinlerinden gazeteci Güngör Türkeli tarafından Temuçin Aygen'e bildirildi. Temuçin Aygen'in bu ihbarı BÜMAK'a iletmesi ile başlayan ve civar bölgelere yayılarak hala süren Taşeli Platosu araştırma ve çalışmaları, Türkiye'nin en derin mağarasının bulunmasını sağlamıştır. 1989 yılından itibaren yapılan altı çalışma tamamen ÇukurpınarDüdeni'nin bitirilmesine yönelik olmuştur. Boğaziçi Üniversitesi Mağaracılık Araştırma Kolu BÜMAK 1990 yılından itibaren bu mağarayı keşfetmeye çalışmaktadır.

İşte bu mağaranın bulunduğu yer Kükür köyü yaylalarından, bizim ifade edişimizle Çukurmuğarı, resmiyetteki adıyla Çukurpınarı Yaylası, Kükür’ün merkezi diye bahsettiğim Görpe mahallesi yaşayanlarının yaylasıydı.

Mağaraya gidebilmek için at sırtında ya da yaya, saatlerce yürümek gerekiyordu. Onun için zaman zaman bu mağaraya ulaşabilmek için yol yapılmak istenmiş.

Bu konu Kaymakamlıkta çalışan Hasan Doğan tarafından şöyle anlatıyor: “Anamur Kaymakamı Ardahan Totuk mağaraya yol keşfi için, Turizm müdürü, Jandarma komutanı ekibini, Olucak’a at sırtında götürdük. Olucak’tan yolun yapılamayacağı kararı verildi. Sonra yolun devamında Katıruçtuğu yoluna varınca Kaymakam Güzleği gördü. Ve orası daha kese(kestirme)  görünüyor yolu oralardan çıkaralım dedi. Ben de ayıp olacak ama orasına B.kdurukmaz denir, (Çok dik, yamaç ve sadece kaya, hiç toprak yok şeklindeki coğrafi konumundan dolayı köylüler tarafından bu isim verilmiştir) yol yapımı mümkün değil dedim. Yolumuzun daha ilerisinde Kaş yaylasına vardığımızda kaymakam dik yamacı gördü ve yolun yapılamayacağı konusunda beni doğruladı. Oradan at sırtında yolumuza devam edip Selavat yaylası, Yastımuğar yaylası ve devamında mağaranın bulunduğu Çukurmuğar (Çukur Pınar) yaylasına ve mağaraya ulaştık. Bu gezimiz ve incelemelerimiz sonunda aynı şekilde at sırtında aynı güzergah üzerinden Anamur’a geri döndük ve bilahare bu mağaraya yol Teniste üzeri Kaş Pazarı’dan yapıldı” dedi.

Son yapılan araştırmada mağarada 1420 metre derinliğe kadar inilmiş, mağara ile ilgili detaylı bilgiler elde edilmiş bulunmaktadır. BUMAK araştırma ekibi mağaranın içerisinde yer alan bölümlerin bazılarına isim vermiştir. Şuanda bu mağaraya inilip, ziyaretçilerin mağaranın içerisinde yer alan, ışıltılı, kurnalı galeriler, zümrüt, sarkaçlı, derin göl, basamaklı, sanat gölü gibi isimlendirilmiş bölümleri görmesi mümkün değildir. Bir takım teknik cihazlar ve iniş, geçiş malzemeleri de kullanılmak suretiyle mağara içinde uzmanlar keşif faaliyetini sürdürebilmektedir. Bu keşifler sırasında mağaranın içine sel gelmesi sonucu ilgili ekip yakın arkadaşlarından birini (Mehmet Ali Özen) kaybettiği için mağaranın adını EGMA Düdeni olarak koymuştur. Çukurpınar düdeni; Çukurpınar EGMA Düdeni olarak isimlendirilmiştir.

Şu an itibarıylamağara tam olarak keşfedilmiş değildir. Belki ilerleyen tarihlerde ve daha uzun zorlu çalışmalar sonunda mağara keşfi tamamlanacak, ulaşım için yol yapılmasıyla birlikte insanların ziyaretine açılabilecektir. Bu doğal güzelliklerin ortaya çıkmasında araştırmalarını sürdüren BÜMAK ekibine teşekkür ediyor, devamının gelmesini diliyoruz.

İnşallah yapılmış yolu olan, Türkiye’nin en büyük ve Dünya’da da farklılığı olan Çukurpınar mağarasını ilgili kururum ve kişiler daha detaylı incelemeler yapar, bilinmeyen yönlerini ortaya koyarlar.
Hoş kalın. Mart 2016 İsmet Kadıoğlu, Antalya.