Ülke, iyi idare edilmiyor.

Bunun tek sorumlusu olarak Tayyip bey görülüyor.

Partide, Meclis çoğunluğunda ve Hükümet’te yalnızca O’nun sesi ve etkisi olduğuna göre, başka sorumlu aramaya gerek yok zaten!

İş çevreleri tedirgin. Artık, korku duvarını aştılar; seslerini yükseltiyorlar.

Türk Tabipler Birliği de yayınladığı basın duyurusunda, Gezi Parkı olayları sonrasında Erdoğan’ın ruh hali hakkında endişe duyduğunu açıkladı.

Durum, bu açıdan da iç açıcı görünmüyor demek ki.

Peki, bu böyle devam eder mi?

Devlet tecrübesine sahip, siyasetten anlayan pek çok kimse bunun böyle devam edemeyeceği noktasında birleşiyor.

Tayyip bey içte de dışta da itibar kaybediyor.

Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üzerine gidemediği için eleştiriliyor.

Otokrat tavrından dolayı kınanıyor.

Toplumu germekle, huzuru bozmakla suçlanıyor.

Ölüleri bile kategorize etmekle itham ediliyor. Mitinglerdeki söylemleriyle bunu teyit ediyor.

Türkiye’nin dış dünyadaki durumu tartışılır hale geldi.

ABD, Tayyip beyin hukuk ve demokrasi konularındaki tutumundan kaygılı. Bunu, Beyaz Saray basın sözcüsünden sık sık duyar hale geldik.

Avrupa Birliği son sözünü söyledi:

“Türkiye bu gidişle Avrupa’nın limanlarına demirleyemez. Müzakereleri askıya alıyoruz.”

Belli ki, Tayyip beyi silmişler.

Ama Türkiye’yi silemiyorlar. Çünkü, Türkiye silinecek ülke değil.

Ortadoğu ve dünya dengeleri açısından Türkiye önemli ve vazgeçilmez bir ülke.

Bu durumda, okyanus ötesindeki doğal müttefikimizin tavrının ne olabileceği daha çok tartışılır oldu.

Ekonomi giderek zora giriyor. Gerginlik arttıkça ekonomik büzülme artıyor.

Alınan sinyaller iç karartıcı! ABD Merkez Bankası FED tahvil alımlarını kıstı, sıcak para olgusu bitti. Artık, düşük faizle para bulmak zor, hatta imkânsız. Belki, yüksek faizle para bulmakta bile sıkıntılar yaşanacak.

İşsizlik ve pahalılık artacak, vatandaşın alım gücü düşecek, toplumsal huzursuzluklar sosyal patlamalara sebep olabilecek.

Bütün bunların önüne geçebilmenin tek çaresi, Tayyip beysiz bir Hükümette görülüyor.

AKP, demokratik süreç içerisinde çoğunluk partisi olduğu sürece elbette Hükümetin kurucu unsuru olmaya devam edecek.

O halde bu değişim nasıl olacak?

Dillendirilen görüşler şöyle:

“AKP’de çok değerli insanlar ve kadrolar var. Onlar bu işi Tayyip beysiz de götürebilirler, hatta daha sorunsuz bir şekilde bunu başarabilirler.”

“AKP’de makul insan çok. Başbakanlık yapabilecek seviyede bir değil, birden fazla aktör var bu partinin içerisinde.”

“Parti içinden gelecek baskılarla Tayyip bey Başbakanlığı bırakır, yerine daha makul bir ismin geçmesine razı edilir.”

“Mesela; bu isim Babacan olabilir.” (Gül’ün gizli desteğinin ondan yana olduğunu işitiyoruz.)

“Bu güne kadar hiçbir defosu görülmedi.”

“Sakin tabiatlı; olaylara duygularıyla, tepkileriyle değil, aklıyla yaklaşmayı tercih etmiş bir kişilik.”

Deniliyor.

“Türkiye kalsın, AKP kalsın, ama Tayyip beyle olmaz” formülünün altında yatan çıkış noktası Babacan’da düğümleniyor.

Dillendirilen diğer bir yol, CHP-MHP-Bağımsızlar koalisyonudur ki, bunu uzak bir ihtimal olarak görmek lâzım. Çünkü, aritmetiğe uymuyor.

Üçüncü ihtimal için “Maazallah!” ifadeleri kullanılıyor.

30 Mart önemli bir eşik.

Ayrıca, yolda 2015’in kaderini etkileyecek yeni oluşumlar var!