Kurulan komisyonlarla; demirci, marangoz, saraç ve araba yapan imalathaneler tespit ediliyordu. Ayrıca kasatura, kılıç, mızrak ve eğer yapabilecek zanaatkarlar aranıp tespit ediliyordu. Belirlenen esnaf, imalathane ve zanaatkarlar savaş araç ve gereçleri üretim, onarım ve yapımı ile görevlendirilip, geçimlerine yetecek ücret ödenecekti.

Vatandaşların elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba dört tekerlekli at ve öküz arabalarıyla kağnı arabalarının bütün takım ve hayvanlarıyla beraber ve binek ve topçeker hayvanları, katır ve yük hayvanları, deve ve eşek sayısının yüzde yirmisi, bedeli sonra ödenmek, üzere ordu adına alınacaktı. Bunun için de vatandaştan elinde bulunan bu tür araba, at ve öküz gibi askeriyeye yarayanların sayısını ilgili yerlere bildirilmesi isteniyordu. Vatandaşa, bu beyanı ile tespit edilen mal sayı belgesi veriliyordu. Kontrol için de mihri memurları (Hasan Doğan’ın tanımlaması) gelir ve vatandaşın doğru beyanda bulunup bulunmadığını kontrol edilirdi. Eğer kontrolde yanlışlık çıkarsa cezası vardı. Onun için de listede olmayan malların mihri memuru(Mal tespiti için gelen sayım memuru) geldiğinde saklanması gerekirdi. Mehmet Bal, Kükür’ün mahallerinden Görpe’ye vergi ve hayvanların sayımı için memur geldiğinde şifre olarak “Sakar öküz geliyor” diye seslenir ve saklanması gereken mallar saklanırmış. “Sakar öküz geliyor” şifresi, yazılmayan malları kaçırmak için, köylülere kullanılıyormuş. Çobanın elinde koçana(makbuza) göre memur, malı say bakalım diyor koçandakilerden fazla çıkıyorsa ceza ya da vergilendirmeye tabi tutuyordu. Kaçırmak için şifreyle, bir mahalleden diğerine “Sakar öküz geliyor” diye sesleniliyordu. Her sene kişinin kendi bilgilerinin önceden bildirimi, arkasından da bilinmeyen bir günde, ansızın memur gelir tespit yapıyordu. Bu malların tespit işlemi, savaş halinde, %20’si vatandaştan almak için yapılırdı. Ayrıca Hasan Doğan’ın anlattığına göre bir de yiyecekler için görevli “Ofis Memurları” geliyor köylülere. Onlar da ekinler biçilip saplar yığıldığında tahmini tespit yapılırmış. Harp zamanında buğdayının %20’sini almak için. Hasan Doğan bu tür işlemlerin kendisinin çocukluk ve gençlik dönemleri olan 1940’lı yıllara kadar devam ettiğini Kükür; coşkuyla yardım etme, arka çıkma anlamında olduğu veya bu adın kükremekten geldiği sanılıyor. Ayrıca köylüler arasında, bir başka yerden gelmiş ve yarı yerleşik duruma geçmiş bir Yörük soy-sop adından da köye, Kükür isminin konmuş olabileceği söyleniyor.

Yarı yerleşik Yörük dedim. Çünkü köy dağlık. Ekime müsait geniş arazisi hiçbir mahallesinde yok. Arazi küçükbaş hayvan beslemeye müsait. Nisan ayı geldi mi ev halkının bir iki üyesi sahilde kalır diğerleri hayvanlarla yaylaya gider 5-6 ay yaylada kalınır. Güz mevsimi sonu tekrar sahile göçülür. Yaklaşık 1980 metre yükseklikteki yaylalar; Sığırlık, Köklüce(Sanırım Kara Koyun), Tavşancıl üzeri gidilerek, ilk çıkılan yayla; suyu olmadığı için oturanı bulunmayan Kaş Yaylası ve diğer yaylaları yerleşim yerlerine göre sıralı şekilde, Selavat, Yastımuğar, Çukurmuğar(Çukurpınar), Balaban, Ortayurt vs. devam eder.

(Mağara konusundaki teknik bilgilerin bazıları, basından çıkan yazılardan uyarlanarak yazılmıştır)
1988 yılında Mersin'in Anamur ilçesine bağlı Çukurpınar Yaylasında büyük bir düden olduğu, yaz aylarında Çukurpınar Yaylası'na göçen Kükür Köyü (Görpe mahallesinden) sakinlerinden gazeteci Güngör Türkeli tarafından Temuçin Aygen'e bildirildi. Temuçin Aygen'in bu ihbarı BÜMAK'a iletmesi ile başlayan ve civar bölgelere yayılarak hala süren Taşeli Platosu araştırma ve çalışmaları, Türkiye'nin en derin mağarasının bulunmasını sağlamıştır. 1989 yılından itibaren yapılan altı çalışma tamamen ÇukurpınarDüdeni'nin bitirilmesine yönelik olmuştur. Boğaziçi Üniversitesi Mağaracılık Araştırma Kolu BÜMAK 1990 yılından itibaren bu mağarayı keşfetmeye çalışmaktadır.