Bu, bir şarkı sözü değildir. 
Kendini “tekil irade”ye salmış bir toplumda yaşanan çorak bir tutkunun hikâyesidir.
Öyle ki;
Yarısının düçâr olduğu bir aşk, diğer yarısının kâbusu oldu.
Plâtonik aşktır bu saplantının adı.
Tıp dilinde buna “melankoli” denir.
İdraki  kapatmakla kalmaz, aklı da baştan alır.
Böyle bir tutkunun hesabı yoktur, hasarı vardır.
Kafada akıl, yürekte vicdan aranmadan; boya bosa sevdalanan öylesine bir tutku.
Yürüyüşüne, endamına, “Heyt!” deyişine kurban olunan,..
“Taş gibi adam” denilip, taşları yenilen…
Bununla da kalınmayıp, arkasına “kıl” olunan…
Adının önüne mistik sıfatlar eklenen…
Kimileri için veli, kimileri için mehdi.
Ya da “Allah’ın sıfatlarını taşıyan” müstesna yaratık.
Peygamberlik oylama ile olsaydı, eminim peygamber de seçerlerdi.
Platonik aşklarına sadece idraklerini değil, imanlarını da kurban ettiler.
Şirk batağına düştüler.
Yarısının hesapsızlığı ve kör tutkuları yüzünden, diğer yarısının başına taş yağdı.
Yarısının günahının kefaretini, diğer yarısı ödedi.
Öyle bir tutku ki,
Çirkinlikleri, kusurları, açmazları içinde gizliyor.
Düşlerde yaşatılan bir saplantı…
İdrake, vicdana, sevgiye, her şeye kelepçe takan…
Gönül kelepçesi ile “tek”e mahkûm olunan…
Masumiyetinden mahrumiyetler üretilen…
        Hamasetten habasete döşenen yoldur o.
Seçimi  kaderi oldu, farkında değil.
Binmiş bir alâmete, gidiyor kıyamete.
Oysa;
Değişmeyen gerçek şudur:
Sebepler değişmeden sonuçlar değişmez.
Ya sebepler değişecek,ya sonuçlarına katlanılacak. 
Albet Einstein, “Aynı tekrarlardan farklı sonuçlar bekleme” halini “delilik” olarak tarif eder.
Biz buna “ahmaklık” deriz.