Hasan TÜLÜCEOĞLU
Toplum olarak tarihe, tarihi kişi, olgu ve olaylara genelde objektif bakamamışlığımızı, 
bu alışkanlığımızı artırarak hala devam ettiriyor oluşumuzu, hep toplumsal olumsuzluklarla 
ödemişizdir, ödüyoruz. Geçmişteki başarı, başarısızlıkları, doğru olgu-yanlış olayları ele alışta 
komplo teorisyen bu alışkanlığımız nedeniyle gerçekçi değerlendirmeler yapamadığımız gibi 
objektif olmayı da başaramamışızdır. 
Günümüze ışık tutan bir çok olgu, olay ve uygulamaların yaşandığı II. Abdülhamit ve 
dönemi de bu yanlış tarih perspektifimiz nedeniyle lehimize çevirememişizdir. 
Bir kesim onu ‘kızıl sultan’ aşağılamasıyla yerin dibine batırırken diğer bir kesim 
peygamberlerden hemen sonra yer alan evliya konumunda kutsallaştırmıştır. 
II. Abdülhamit, devrini doğru okumayı başarmış, siyaset sahnesinde iyi oynayan
gelmiş geçmiş en iyi nadir devlet adamlarımızdandır. 
Batı karşısında her açıdan gerileyen Osmanlının Batılılaşmaktan başka çaresi yoktu. 
Bu gerçeği gören Osmanlı üst düzey yöneticilerinin hataları bu süreci bir anlamda iyi
yönetememelerindeydi. 
Batılılaşma hareketleri aslında ‘Lale Devriyle’ direk ve hızlı bir girişle başlamış, 
Tanzimat’la devlet eliyle resmileştirilmiştir. II. Abdülhamit, Batılılaşmayı Tanzimat’la 
resmileştiren sultan Abdülmecit’in oğludur. Saray ve Osmanlı entelijansiyası artık Batılılaşma 
yolunda Batı’yla hem haldirler. 
Takip etmeye başladıkları bu Batıyı görmek ve daha yakından tanımak için Osmanlı 
üst düzey devlet yönetimi, ilk ve son defa sultan Abdülaziz zamanında hemen tüm Avrupa’yı 
ziyaret etmişlerdir. Abdülaziz, bu seyahatte maiyetine şehzade Abdülhamid’i de almıştır. 
Şehzade Abdülhamit, aslında Avrupa’ya ve orada gördüğü güzelliklere hayran kalmıştır. 
Seyahat sonrası genç şehzade, Avrupa’daki güzellikleri, kadın ve genç kızların güzelliğini
hayranlıkla anlatacaktır. "Londra'da bir zengin kızı bir gece bize bir konser verdi. Eve 
girdiğimiz vakit kızın güzelliğine hayran kaldık. Büyük birader Murad bana genç ve güzel kızı 
işaret ederek 'nasıl beğendin mi?' dedi, ben de 'eh fena değil' diye cevap verdim, derken kızın 
babası olan zengin Londralı yanımıza yaklaşıp, bize Türkçe olarak 'Ben Sakızlıyım, hemşeriyiz, 
çoktan buraya geldik demez mi? Biz kıpkırmızı olduk. Lakin onlar bizim söylediğimiz sözlere 
gücenmediler, öyle alışmışlarsa da biz gene mahcup olduk."
Bu seyahatte şehzade Abdülhamit, Avrupa’nın Osmanlıya göre ne kadar gelişmiş 
ve ilerde olduğunu iyi gözlemlemişti. O günler sultanlık yolunu kendisine imkansız gören 
şehzade, Batılılar gibi olma kararını da aslında vermişti. 
İmkânsız gördüğü zirveye giden yol, O’na açıldığında, ‘Lale Devriyle’ başlayıp 
Tanzimat’la resmileşen açıkça dillendirilen Batılılaşma sürecini en başarılı ve hatta hızlı bir 
şekilde devam ettirmiştir. Olayın asıl esasının eğitimden geçtiğini gören Sultan, öncelikle 
eğitimde Batılılaşmayı sağlamıştır. Anadolu’ya yayılacak şekilde modern tarzda tüm okullar 
O’nun zamanında açılmış ve bu okullarda tamamen Batı tarzı eğitim verilmiştir. Bu toplum, 
kabul edilmese de eğitimde Batılılaşmayı ve modernleşmeyi Abdülhamit’in açtığı bu okullara 
ve orada verilen Batı tarzı eğitim sistemine borçludur.
Bilim ve teknoloji gelişimini de iyi takip eden Abdülhamit demiryollarını, telefon, 
telgraf ve otomobili üç beş yıl arayla ülkeye getiren nadir devlet adamlarımızdandır. Bugün 
kullandığımız demir yollarının büyük çoğunluğu O’nun döneminde yapılmış; Cumhuriyetin 
büyük olaylarından Marmaray yine O’nun zamanında projelendirilmiştir. Bugünkü anlamda 
ilk karayolları halkın katılımı sağlanarak yine o dönemde yapılmıştı. Halice ve Boğaziçi’ne 
köprü çalışmalarını da yaptıran Abdülhamit, Batı tarzı yapı ve uygulamalarla ülkeyi sosyal 
anlamda Batılılaşama yoluna girdirmiştir. 
Osmanlıya en hızlı Batılılaşma sürecini yaşatan Abdülhamit, elbette yüzünü Batı’ya 
döndürmüştü. Avrupa’yı sanat edebiyat düzeyinde de takip eden Sultan, Batı’dan bir çok 
tercümeler yaptırmış ve aktüel anlamda süreli-süresiz yayınları takip etmiştir. Yıldız sarayına 
kurdurduğu tiyatroda Avrupa opera bale ve tiyatrolarını oynatmış ve bizzat izlemiştir.
Uyguladığı dahi siyasetle Osmanlının dağılımını otuz üç yıl geciktirmiş, Batı yanlısı ve 
tutkunu, opera bale ve tiyatro izleyen, Sherlock Holmes’un maceralarını ve Batı romanlarını 
okuyan böyle bir padişah nasıl kızıl sultan ve nasıl evliya olur?