Rahmetli babam 27 Mayıs'ta tutuklanan Demokratlardandı.

Tutukluluk süresi uzayınca annem “bayılmalı falcı” diye bilinen kadına gitmiş.

Müjdeyi ondan almış:

Üç vakte kadar çıkacak!

Hakikaten babam üç gün sonra tahliye oldu.

Bayılmalı falcı Erzurum'da fenomendi.

Barış sürecinin fenomeni de Sırrı Süreyya.

Her falı çıkıyor.

Şimdi de İmralı'nın ağzından “Her şey üç vakte kadar tamam!” mesajları veriyor.

İmralı'daki “aman süreç sekteye uğratılmasın” diye tenbih üstüne tenbihte bulunuyormuş.

Zira, ucunda O'nun özgürlüğü var.

Zaten, süreçte bütün yollar O'nun özgürlüğüne çıkıyor.

İkibinonbeşte Meclis'e girerse şaşmayalım!

Şu Oslo Süreci...

Orada kararlaştırılan hususlar bir bir hayata geçiriliyor.

Özerklik orada kararlaştırıldı.

Jandarmanın teröristi seyretmesi mesela...

Valinin pervasızlığı...(Kızmayın ona, sahibinin sesidir.)

Dershaneler meselesi...

Orada açılmıştı, orada kapandı.

“Dağa giden gençlerin önünü tıkıyor, kapatılsın” dediler, muktedir gereğine soyundu.

Dersane misillemesi 17 Aralık'ta yapıldı.

Medyaya servis edilen ses kayıtlarıyla...

Kasalar, kutular, vakfa giden paralar, kucağa oturtulan iş adamları...

Hoca'ya “sahte Peygamber” diye yüklenmesi suçu örtme çabasıdır.

“Paralel yapı”ya yüklenmesi de...

Tabii ki Oslo'da değildik; ama hiç bir görüşme gizli kalmıyor.

Birkaç gün sonra foyalar döküldü, biz de öğrenmiş olduk.

Oslo sürecinin devamıdır bundan sonra olacak olanlar.

Üç vakte kadar görüşmeler siyaset düzeyinde başlayacakmış.

Yani, muhteris muktedirle İmralı'nın eli kanlı sakini bir araya gelip “süreç” dedikleri bu hikâyenin geleceğini konuşacaklar ve muhtemelen bazı konularda anlaşmaya varıp, bunları da kamuoyuna açıklayacaklar.

Böylece biz sürecin ne olup, ne olmadığını bu defa resmi ağızlardan öğrenmiş olacağız.

Üç vakte kadar foya apaçık meydana çıkacak,

Halkımız olup biteni bu kez resmi ağızlardan işitip “vay anasını!” noktasına gelecek.

Sonra birileri sağ elleriyle sağ dizlerine vuracak.

Sağ ellerini ileri uzatıp hayıflanacaklar:

“Keşke elim kırılsaydı da....”

O kırık ellerle sandığa nasıl giderler, bilinmez.

Zira, önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi var.

O kırık eller, bu pusulayı tutar da sandığa atarlar mı?

O'nu sandıktan çıkarmak demek, eli bir daha kırmak demek!

İyi düşün;

Bu defa solunu da kır.

Ki o eller, o pusulayı tutamasın!

Kır ki, sıra kafana gelmesin!