Mehmet Necati GÜNGÖR

Son sözümü başa alarak söyleyeyim:

Ben bir Atatürk sevdalısıyım.

Bu ülke için yaptıklarına sonsuz bir minnet borçluluğu duyan, eserlerine gönül vermiş bir Cumhuriyet çocuğuyum.

Tuhaf değil mi?

Kendimi hiç “Atatürkçü” olarak tanımlamadım.

Çünkü bu ülkede Atatürkçülüğün ne anlama gelebileceğini bazı Atatürkçülerin tutumlarına bakarak anladım; onlara benzememek için de bu tanımlamayı hiç kullanmadım.

“Kemalist” kalıbına da sokmadım kendimi.

Düşünce ve karakter itibarıyla kendini “izm”lerin kalıbına hapseden birisi de değilim.

Zaten, pratiklerin adamı olan Atatürk, kendi adını taşıyacak bir “izm” de yaratmadı.

Atatürk'e, onun ürettiği değerlere samimiyetle inanan, savunan bir yurttaşım.

Birileri dini nasıl pervasızca kullanıp gerçek dindarları sömürüyorlarsa,

Bunlar da Atatürk istismarı üzerinden gerçek Atatürkseverleri sömürüyorlar.

Geçen gün bir TV programında konuşurken izledim:

Yazar Nihat Genç, bunlar için “Atatikçiler” tabirini bulmuş.

O da gerçek bir Atatürksever.

Çok yerinde bir tabir.

Atatürk'ü “tik” haline getirenlerin gülünç ve acıklı durumlarını ele alırken tanımlamayı böyle yaptı.

“Tik”çiler, işin aslını bir kenara bırakıp, sembolleri “tik”leştirenlerdir.

Bunlar hemen her yerde karşınıza çıkarlar.

Din iman dendiğinde, kırmızı görmüş boğa gibi saldırmaları ondandır.

Laiklikten de haberleri yoktur.

Laikliği “dinsizlik” gibi anlarlar, meşreplerine göre tarif ederek kafaları bulandırırlar.

Sözde modern takılırlar.

Çağdaşız derler ama.

Çağdaşlığın, öncelikle insanların fikir, düşünce, inançlarına ve mensubiyetlerine saygı duymak olduğunu unuturlar.

Ezanı aslına uygun okuttu diye bir başbakanı tamtamlar çalarak ipe götürenler onlardır.

12 Mart'ın meşru iktidarına muhtıra verdirten,

12 Eylül'ün işkencehanelerini yöneten,

28 Şubat'ın densizlikleriyle toplumu irite edip, asıl belayı başımıza saranlar da bunlardır.

Şimdi de, Mısır doğumlu profesörün aday gösterilmesine takmışlar.

Kendi partilerine kazan kaldırıyorlar.

Gülünç oluyorlar, sevimsiz oluyorlar.

Cahiller! Bir de takmışlar ezana, ibadete.

Bilmiyorlar ki dinler evrenseldir. Bütün insanlığa hitap ederler.

Bir dinin çağrısını ve ibadet şeklini formatından koparırsanız evrenselliği kalır mı?

Biri Japonca, ya da İngilizce ezan okusa, onun namaza çağrı olduğunu nasıl anlayacağız?

Diyelim ki ezan Türkçe okundu, camilere mi koşacaksınız hemen?

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun iki konuşmasına şahit oldum.

Birinde dedi ki: “En büyük devrimci Hazreti Muhammed'dir.”

Bir de, Yüce Yaratıcımızdan bahsederken “Rabbim” dedi.

Diyarbakır'da konuşurken de “Bu CHP yeni CHP'DİR. Otuzlu, kırklı yılların CHP'si yok artık.Devirler değişiyor, insanlık değişiyor, kurumlar değişiyor. CHP de değişecek elbet. Biz bu değişikliği adım adım gerçekleştiriyoruz. CHP, gerçek bir sosyal demokrat parti kimliğine kavuşacak.”

Kürtlere de sitem etti:

“Çözümü biz üretiyoruz, siz gidip oyu başkasına veriyorsunuz.”

“Anlaşacağız. Konuşarak anlaşacağız. Gerekirse kavga ederek anlaşacağız ve bu sorunu çözeceğiz.”

Büyük suç işliyor onların nezdinde.

Abalı'ya daha çok vuracaklar!

Artık “tik”lerinden sıyrılıp gerçek Atatürkçü olsalar...

Cumhuriyeti de iyi anlayacaklar, laikliği de, gerçek dindarları da...

Türkiye “tik”li sözde Atatürkçülerden de, dini saltanat aleti olarak gören zavallılardan da kurtulmadıkça felah yoktur

İkisi de birbirini üretiyor!

AKBULUT YOĞUN BAKIMDA!

Bu satırları yazarken kötü bir haber aldım.

Veli Sarıtoprak üzülerek bildirdi.

Yıldırım Akbulut hastalanmış, yoğun bakıma alınmış.

Efendiliği ile, dürüstlüğü ile bilinen eski Başbakanımıza acil şifa diliyorum.