Suriye’de Bayırbucak Türkmenleri'ne karşı yapılan imha hareketini içimiz kan ağlayarak seyrediyoruz.

            İçi kanayan, Türk soyundan gelen bizleriz.

            Sadece “kınama” ile yetinerek seyreden ise büyüklerimiz.

            Başbakan, Rus uçaklarının da katıldığı, misket bombalarının kullanıldığı “sivil halka karşı katliam” mahiyetindeki saldırıyı kınarken şu sözleri belki de ağzından kaçırmış oldu:

            “Eğer sivil halk Türkiye’ye yöneltilir ve yeni bir mülteci akını ortaya çıkarsa bundan, bu konuda katkıda bulunan herkes sorumludur.”

            Bu sözlerde, Türkmenlere sahip çıkmak yerine, bir Türkmen sığınmasından duyulan endişenin dile getirildiği çok açık.

            İki buçuk milyon Suriyeli Arap’ı insani duygularla topraklarına kabul edip doyuran koca Türkiye, kendi soyundan olanların sığınmasından duyduğu endişeyi dile getiriyor.

            Bu mudur?

            Ve ne yazık!

            Orada 3.5 milyon Türkmen tehdit altındayken,Tükiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı böyle mi konuşmalıydı.

            Yapılacak başka bir hareket tarzı yok mudur?

            En azından, Dünyayı, Birleşmiş Milletleri ayağa kaldırmak gibi.

            Mısırlı Rabia için yaşaran gözler çaresiz soydaşlarımız için donuk bakışlara mı çevrilmeliydi?

            Kendi kanımızdan, soyumuzdan ve canımızdan olan insanlara bakışımız sadece üç-beş kelimelik kınamalarda mı kalmalıydı?

            Ya MHP?

            Söyleyecek hiç mi sözü yok?

            Devlet bey bütün insanlığın gözü  önünde cereyan eden bu katliama partisindeki muhalif harekete celâllendiği kadar bir tepki verdi de biz mi duymadık?

            İşin burasında ister istemez merhum Alpaslan Türkeş’i hatırlıyor ve arıyoruz.

            “Yeryüzünde korkunun kendisinden başka korku yoktur” diyen bu lider hayatta olsaydı neler yapmazdı.

            Oğlu bir yerde, partisi başka bir yerde.

            Gel de arama!

            Rahmet içinde olsun.