İhtiras, başarının ateşleyicisidir.

            Bütün başarılmış işlerin arkasında ölçülü bir ihtiras vardır.

            Doyumsuz ihtirasın ise sonu felâkettir.

            İş adamını düşünelim;

            Para kazanma, zengin olma ihtirasıdır onu ateşleyen.

            Bilim insanının ihtirası yeni buluşlara imza atmaktır.

            Kumarbazın ihtirası masayı süpürmek.

            Ve sonunda mutlaka süpürülmek.

            Aşkın ihtirası, maşukunun tek sahibi olmak, onu sevgisiyle kuşatmak, sevgisiyle kuşanmak.

            Siyasetçinin ihtirası ise muktedir olmak. Tarihe isim, ülkesine eser bırakmak. Halkı tarafından sevilmesini sağlayacak iyi işlere imza atmak. Halkının selâmetini düşünerek mesafeler almak.

            Bu, iyi siyasetçinin vasıfları.

            Bir de kötü siyasetçiler var ki, hayatları ihtiraslarının ilmeği ile son bulmuştur.

            Ya darağacında, ya sokaklarda cesetleri sürütülerek.

            Hitler, saklandığı mahzende kafasına sıkarak hayatını sonlandırdı.

            Mussoli’nin cesedi Milano’da Loreto meydanında sallandırıldı. Sevgilisi ve yandaşlarıyla beraber.

            Nikolay Çavuşesku, karısıyla birlikte kaçmaya çalışırken yakalandı ve ihtişamlı yaşamı, eşiyle birlikte idam mangası önünde son buldu.

            Kaddafi, linç edilerek,

            Saddam, saklandığı delikten çıkarılarak öldürüldüler.

            Gidin bakın; bu günün Rusya’sında Stalin’in hali nicedir.

            Mezarına gül mü bırakılıyor, kahırdan demetlenmiş dikenler mi?

            İngiliz Algernon Sidney  demiş ki:

“Bir Ulusu tek kişinin idare edebileceğine inanırım, şu şartla: O adam ayaklarında çizme, elinde kırbaç, O Ulus sırtında semerle doğarsa.”

Atatürk diyor ki; “Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben, kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim.”

 

Necip Fazıl, yararsız ihtirası “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur” diye tarif ediyor.

 

Albert Emil Brachvogel, “İhtiras, doymak bilmeyen bir canavardır” diyor.

 

Napoleon Bonaparte noktayı koyuyor:

 

“En güzel savaş, insanın kendi öz varlığı ve tutkularına karşı verdiği savaştır.”

 

Sözün güzelini İmam-ı Gazali söylemiş:

 

“İnsan bir şeye karşı ihtiras bağlayınca, ihtirası gözünü kör ve kulağını sağır eder, böyle olunca da şeytana aradığı fırsat verilmiş olur. Aslında kötü ve çirkin de olsa, arzusuna vardıran her vasıta, muhterisin gözüne güzel gelir.”

 

Muhterisin mağduru;

 

Ailede kadın ve çocuk,

 

Toplumda hemen herkes.