Hervele, bir hac ve umre ritüelidir. Kâbe'de Safa ile Merve tepeleri arasında yapılır.

Hanefi mezhebinde sünnettir.

İlk defa Hz. İbrahim koşturdu bu iki tepe arasında.

Allah'ın emri ulaştığında karısını ve kundaktaki yavrusunu bırakıp Kâbe'yi inşa etmeye gitti.

Çölün ortasında annesiyle birlikte bırakılan bebek susuzluktan ölmek üzereydi.

Anne Hacer, suyu ararken iki depe arasında koşarak yedi defa gidip geldi.

Son gittiğinde baktı ki İsmail'in iki topuğundan su fışkırmış.

Etrafını kumlarla çevirdi, avuçlarıyla hem kendisi kana kana içti, hem yavrusuna içirdi.

Bu suyun adı zemzem.

Hz. İbrahim, görevini tamamladıktan sonra Hacer'ine koştu.

Endişeliydi, oğlunu ve eşini görme sabırsızlığı içinde o tepeye yaklaştığında adımlarını sıklaştırdı. Koştururcasına.

İşte, Kâbe'de yüzyıllardır tekrarlanan ritüel bu ritüel.

Hervele yürüyüşü.

Buna “çalımlı yürüyüş” de diyorlar.

“Müslümanlar kendileri güçlü ve diri göstermek için bu yürüyüşü yaparlar” diyenler de var.

Bilâhare câhiliye Arapları, Safa ve Merve'de iki tapınak uydurup, bunları İsaf ve Nâile adlı iki puta adadılar. Onlara tapınmaya başladılar.

Araplar Müslüman olduklarında Safa ile Merve arasında gidip gelmenin, eski hac geleneğinin bir parçası mı, yoksa sonradan putperestler tarafından uydurulmuş bir tapınma biçimi mi olduğunu, iki tepe arasında gidip geldiklerinde şirke düşüp düşmediklerini sorgulamaya başladılar.

Bunun üzerine Bakara 2'158 ayeti indi.

Allah şöyle buyuruyordu:

"Safa ile Merve Allah'ın nişanlarındandır. Kim Kâbe-i Muazzama'yı hacceder veya umre yaparsa, bu iki tepeyi tavaf etmesinde bir günah yoktur. Kim kendiliğinden bir iyilik yaparsa bilsin ki, Allah karşılığını verir ve her şeyi bilir."

Sultanımız, Hac ve umre ibadetinin bu ritüelini günümüze taşıyarak:

“Milletimiz hervele yapıyor” dedi.

Yani, gösterişli yürüyüş.

Sarayını da gösteriş için yaptırdığını ikrar etmiş oldu sözleri arasında.

Şöyle dedi:

“İstanbul'da bir dolmabahçe sarayımız var hala onunla övünürüz. Bir Topkapı var hala onunla övünürüz. Bizden sonra gelen nesillere acaba bizden öncekiler bize ne bıraktı diye sorduklarında ortaya koyduğumuz bir eser var mı? Buna bakın övünün. Şu anda acaba Türkiye Cumhuriyetidevleti nereden yönetiliyor, nereden yönetildi sorusuna cevap vermek gerektiğinde bu cevabı bu duruşuyla bu saray verecektir.”

Şimdi daha iyi anladık mı hervelenin mahiyetini.

Dinimize göre, günümüze göre...

Günümüzde iki çeşit hervele var.

Birisi; ihale avcısı müteahhitlerin,

Makam-mevki histerisine yakalanmış bürokratların,

İktidardan duruşlarına göre nemalanmak isteyen yalakaların hervelesi.

Ki, bu önce umrede yapılır, sonra Hac'da.

İkincisi, fakir fukaranın hervelesidir.

İktidardan bekledikleri bir şeyleri yoktur.

Günlük geçim kaygısı içindedirler.

Onbir liralık cislavet lastiğine talim edenlerdir meselâ.

İki yakası bir araya gelmeyenlerdir.

Ay sonunu getiremeyenlerdir.

Ki, herveleyi en iyi onlar bilirler.

Kasabın, manavın önünden geçerken.

Alacaklılarından kaçarken yaparlar herveleyi.

Toplumun dörtte biri birinci gruptaki hervelecilerdir.

İkinci gruptakiler ise alacaklıyı gördüklerinde yokuş mokuş dinlemeyip tabanları yağlayanlar.

İktidarın başarısı işte buradadır.

Millete hervele yaptırıyor!