Küçük kızların başını örttünüz, tamam.

Siz de sırtınızı örtün.

Zira, mevsim sonbahar.

Hasta olursunuz.

Büyüklerimiz “uyuyanın üstüne kar yağar” demişler.

Aman üşütmeyin, bu milletin başına daha çok işler açacaksınız!

Takma adı “Molla Kasım” olan aydınımızın yönettiği bakanlıktan söz ediyoruz.

“Uyuyan bakanlık” dememizin nedeni var.

Bu bakanlığın bürakratlarının bir kısmı, belki çoğu öğlene kadar uyuyor, öğleden sonra kayboluyorlar.

Vatandaş olarak bakanlık birimlerinden herhangi birisiyle işiniz mi var?

İlgili ve yetkililerin hiç birine ulaşamıyorsunuz.

Karşınıza önce sekreterler çıkıyor.

Sizi önce “gestapo şefi” edasıyla sorguluyorlar.

Kimsiniz?

Nereden arıyorsunuz?

Niçin arıyorsunuz?

Telefonunuz?

Sonra bildik mazeret.

“Sayın başkan” ya da genel müdür şu an meşgul, “biz size dönelim.”

İşiniz yoksa bekleyin, beylerin keyfi gelsin, kahvelerini, çaylarını içsinler, uykudalarsa bi uyansınlar, kendilerine gelsinler.

Bakanlığın internette sayfası var.

İletişim bilgilerine giriyorsunuz;

Santral 20 hat.

Sıfırlısından başlayıp, yirmilisinden çıkıyorsunuz; telefon duvar!

Çatlasanız, patlasanız, bir Allahın kulu size cevap vermiyor.

Santralcileri de mi uyuyor ne?

Yani, maazallah, bu telefonlar “ilk yardım” telefonu olsalar, düt düt sesini dinleyerek ölürsünüz.

İstediğimiz basit bir bilgi:

İmam Hatip Liselerinden bu güne kadar mezun olanların sayısı kaç?

İki günde zor alabildik bu bilgiyi.

1951 yılından bu yana 847 bin kişi mezun olmuş bu liselerden.

Bunlardan 30.658'i halen Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışıyorlar.

Lisans ve ön lisans seviyesinde olanları ise 52.799. Bunlar da Diyanet'te.

Bu iktidar İHL'lere çok önem veriyor, vatandaşın çocuklarını bu okullara yönlendiriyor ya bizimki merak. Diyanet bu liselerden mezun olanların kaçını istihdam ediyor. Rakamlar yukarıda verildiği gibi.

Kalanı dindar doktor, dindar mühendis, dindar yönetici v.s. olmak üzere devletin diğer kurum ve kuruluşlarında görev alıyorlar.

Adı İmam-Hatip ama, imamlık yapanlarır sayısı, çok çok cami sayısı kadar.

Türkiye'deki cami sayısı ise 95 bin civarında.

Hadi, bir kısmı da Kur'an kurslarında ve müftülüklerde görev almış olsunlar, siz deyin 100-110 bin.

Kalanı işlerini beğenmiyor, diğer bakanlıklara geçiş yapıyorlar.

Aralarında hastane müdürü olanlar bile var.

Çelişki şurada: Dindarlığı tahkim ediyorlar ama, ahlâki değerler erozyonda.

Oysa, din ahlâktır. Yüksek ahlâktır.

Toplum dindarlaştırılmak istendikçe hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, cinayet, taciz, ırza tecavüz vakaları artıyor.

Bu çelişkiyi nasıl izah edeceğiz?

Başları örterken, ahlâkı çıplaklaştırıyoruz sanki.