Cumhurbaşkanlığı seçiminde son tura giriliyor galiba.

Çatı aday arayışını sürdüren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son olarak CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile görüşecek; belki ortak adaylarını açıklayacaklar.

Beklenti bu.

Ama ne kadar gerçekçi?

Son zamanlarda siyasi kulislerde ortaya atılan iddialar, bu arayışların göstermelik bir tavırdan ibaret olduğunu düşündürüyor insana.

İşin bu kadar uzamasına başka anlam veremiyoruz.

Herkes kendi adayını takdim etmek istiyor.

MHP'de Sümer Oral veya daha ağırlıklı olarak Murat Başesgioğlu,

CHP'de Yılmaz Büyükerşen veya Deniz Baykal sesleri yükseliyor.

Şahsen, hiç birine itirazımız yok.

Sorun, seçimin aritmetiğine uyup uymadıkları.

Bizce ne yazık ki hiçbiri aritmetiğe uymuyor.

Başesgioğlu bir zamanlar AKP'de siyaset yapmış, iki dönem milletvekili, uzun süre Bakanlık görevlerinde bulunduktan sonra MHP'ye geçmiş bir siyasetçi. Sümer Oral ise yaşlı politikacılar kuşağında. Seçilme şansları olabilir mi? Her iki isim CHP seçmenine ne kadar sempatik gelebilir?

Prof. Büyükerşen seçilmiş bir belediye başkanıdır. Ancak, hep CHP-DSP çizgisinde gidip gelen bir siyasetçi oldu. Milliyetçi muhafazakâr çevrelere sempatik gelebilecek tek sözü hatırlanmıyor. Eski jargonla ifade edelim; solculara sempatik gelebilir de MHP'lisinden BBP'lisine, DP'lisinden, FP'lisine, eski DYP'lisinden ANAP'lısına ne ifade eder?

Bu partilerin oy oranlarını da yabana atmayalım. Bu taban ancak milliyetçi muhafazakâr bir isme oy verebilir.

Baykal, tecrübeli bir politikacı. Vatanperver duruşlarıyla ç ok olmasa bile sağdan oy alabilir, fakat korkarım kendi tabanından daha fazlasını kaybeder.

Keşke, meselâ Abdullah Gül gibi bir Cumhurbaşkanımız olacağına, Baykal gibi bir Cumhurbaşkanımız olsaydı.

Cumhurbaşkanlığı-iktidar ilişkileri olması lâzım geldiği gibi olurdu.

Bu kadar gerginliği, bu kadar hukuksuzluğu belki hiç yaşamazdık.

Milletimizin gözbebeği ordumuza bu kadar pervasızca kumpaslar kurulamazdı.

Kimse Cumhurbaşkanını particilikle, “noter”likle suçlamazdı.

Parlamenter rejimde Cumhurbaşkanı ile Başbakanın aynı partiden olmalarının sakıncalarını geçmişte çok görüp çok yaşadık.

Rejimin dengede tutulması için Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturacak zatın Cumhuriyete ve onun ilkelerine yürekten bağlı olması “olmazsa olmaz” bir formüldür.

Gül, bunu ne kadar karşıladı, tartışılır.

Gelelim, çatı aday meselesine.

Muhalefet partileri, çeşitli siyasi tabanlardan oy alabilecek bir isim etrafında anlaşmadıkları taktirde bu seçimin galibi tartışmasız Tayyip Erdoğan olacaktır.

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, tartışmaları bitirmeyecek, belki yeni huzursuzlara sebebiyet verecektir.

Ayrıca, muhalefet bu işin de üstesinden gelemediği için hırpalanacaktır.

Her iki parti içinde genel başkanlara karşı bayrak açılacaktır.

MHP'de de, CHP'de de lider tartışmaları yaşanacaktır.

Peki, bunlar olurken başka ne olacaktır?

Adı Cumhurbaşkanlığı adaylığı etrafında sıkça duyulan ve yapılan anketlerde en üst sıralarda yer alan İlhan Kesici gibi bir isim aday gösterilmezse, millet bu defa merkez sağda yeni bir oluşuma yönelir, bu oluşumun liderliğine de İlhan Kesici'yi getirerek 2015'in iktidar ortağı yapar.

Hiç şüphe yok; AKP içindeki merkez sağ oylar, MHP'deki memnuniyetsizler, CHP'ye ödünç olarak gitmiş olan sağ oylar bu partide toplanır.

İlhan Kesici gibi tecrübeli, bilgili, şaibesiz, şahsiyetli bir siyasetçi ortak aday olarak tercih edilmezse, yerine ikame edilmek istenen bu isimler de tutmayacağına göre,

Cumhurbaşkanlığı seçiminin galibi elini kolunu sallayarak Erdoğan olur,

Muhalefet de bu son mağlubiyetiyle kendi derdine yanar!